MEDYALAB - 1. SAYI
Kitabın birinci bölümünde her şeyin ihtiyaca dö- nüşmesi ile arzu ve yüceltme nesnelerinin yok olması ve günümüz insanının zihninin ele geçirilmiş olması sorgulan- maktadır. Egemen iletişim düzeni içerisinde insanın yaşadığı güçsüzlük hissi bu bölümde ön plandadır. Bu sistem içeri- sinde tinsellik de dönüşüm geçirmiştir: Bir zamanlar kitaplar tinsel araçlarken günümüzde radyo, televizyon ve bilgisayar tinsel araçların yeni biçimleridir. Bölümde küresel iletişim düzeninin kolektif bireyleşmeyi imkânsız kılan yapısı Hardt ve Negri (2001)’den alıntılarla irdelenmiştir. Buna göre, sö- mürü, yabancılaşma ve ast-üst ilişkilerini yaşayan ama baskı üretiminin yerini bilmeyen, buna rağmen hala direnen insan hayatı bir dizi beden ve zihin üretiminden ibarettir. Bu sa- tırlarda devreye giren Deleuze bu konuda daha umutludur; “Devrimlerin başarısız olması insanların devrimci olmasını engelleyemez.” alıntısı ile kitaptaki yerini alır. Bartleby da bu bölümdeki isimlerden biridir ve otoriteye “Yapmamayı tercih ederim.” cümlesiyle seslenerek kitapta pasif bir direnişi yan- sıtır. Bartleby’ın irade hiçliği yasayı, temsilcilerini, medyayı ve otoriteleri yok saymak demektir ve güzel bir söylem ola- rak eserde dikkati çeker. Kitabın ikinci bölümü, düşünen değil tüketen frag- manlara dönüşen bireylerin iletişim piyasasının kurbanı ol- malarına değinerek başlar. Televizyon politik denetimin hük- mü altındadır. Kitle toplumunda en önemli toplumsal bağ oluşturan araçtır ve kitle demokrasisi açısından da önemli- dir. Televizyon yayıncılığının ticarileşmesi, toplumsal hafıza ile televizyonun politik iktidarın denetimi altında oluşturdu- ğu resmi hafıza arasındaki uçurumun artmasına neden olur. Televizyon ulusal ve tek tipleştirici resmi hafıza inşa etme rolünü üstlenmiştir. Televizyonun zamanla girdiği özgül iliş- ki ise başka bir problemdir. Bu bölümde ölümün medyatik temsil rejimine dahil edilmesi de tartışılır. Televizyon ölümü yaşama ait olan bir şey; medyatik ve olağanüstü bir olay gibi sunar. Seyirsel değeri yüksek ölüm daha medyatiktir. Nicelik öne çıkar. İnsani bir sonluluk olan ölüm televizyonda hiçliğe karşılık gelir. Bu bağlamda empati, ünlü kişilerin ölümü ve cenazeleri sonrasında mahremiyet alanının kamusallaştırıl- ması, ölüm temsilinde öznenin mahremiyeti, medyatik dikiz- leme bu bölümün satır aralarında yer almaktadır. Televizyon- da şiddetin pornografisi, medya ve çocuk hakları, çocuğun seyirlik nesne haline getirilmesi, televizyon anlatısının özel- likleri bu bölümde bulunabilecek diğer temalardır. Üçüncü bölüm 1980’li yıllarda ortaya çıkan alımlama araş- K i t a p De ğ e r l e n d i rme s i MEDYALAB KAS IM 2020 47
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5