MEDYALAB - 2. SAYI

DİLAN ULUSOY ARAP BAHARI SONRASI ORTADOĞU KADINININ BATI MEDYASINDA TEMSİLİ İktidar; toplumun her alanında var olan temel problemlerden biridir ve toplumlar iktidara göre şekillenmektedir. Doğu’ya bak- tığımız zaman, Batı’nın ötekisi olarak varlığını sürdürmüş ve temsili ise Batı’nın adlandırma- larıyla gerçekleşmiştir. Doğu’nun temsili Batı nezdinde eksiklikler üzerinden yapılmış ve eksikliklerle tanımlanmıştır. Önyargılı tanımla- malar ortaya çıkmıştır. Ortadoğu; islam vurgu- su, kadının ikincil plana atılması, temsil edilen kadınların peçe, baş örtüsü gibi detayları çerçeve içinde ön plana çıkarılmıştır. Bir an- lamda Batı kendi üstünlüğünü ortaya koyar- casına Doğu’da öteki temsilleri yaratmış ve iktidarın eril zihniyetini de göz önünde tuta- rak ayrımcı ve ön yargılı bir şekilde ötekilerin temsilini gerçekleştirmiştir. Fakat Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu’da bir hareketlilik meyda- na gelmiş, kendilerine ait olarak nitelendirilen “özel alan”dan sokaklara, meydanlara çıkarak seslerini duyurabilmek ve haklarını arayabil- mek adına mücadele etmişlerdir. Ancak Arap Baharı sonrası değişen rejimlerle birlikte arttı- rılması beklenen haklar daha da azaltılmış ve mücadelelerinin hakkını alamamışlardır. Batı medyasında ise bu kadınların temsillerinde sık sık türbana, dini vurgulara yer verilerek kimi görsellerde kadınlar umutsuzca ele alınırken, kimi görsellerde ise mücadeleci yapısı ön pla- na çıkarılmıştır. Medya, iktidar doğrultusunda şekillen- diği için objektifliğini çoğu zaman koruyama- makta ve kamuoyunun taleplerine ve iktidarın yapısına göre haberler üretmekte, fotoğrafları çerçeve içine almaktadır. Medya ve iktidar paralel hareket ettiği içinse tarafsız haberlere ulaşmak gün geçtikçe daha da güçleşmekte, dolayısıyla da doğru bir Doğu tanımına ulaş- makta zorluk yaşanmaktadır. Michel Foucault’a göre toplumların te- mel problemi aslında “iktidar sorunu”dur. Fou- cault’nun bahsettiği iktidar aşırılığı, toplumsal problemler bahane edilerek gündeme getiril- mektedir. Kapitalizm, sosyalizm gibi rejimlerin ortaya çıkmasında da iktidar aşırılığının etkisi görülmektedir. Toplumsal problemler, açlık, yoksulluk bahane edilerek iktidar her defasın- da yeniden üretilmiş ve sonucunda da iktidar aşırılığı ortaya çıkmıştır. Ancak 20. yüzyılla birlikte iktidar aşırılığının bir çözüm değil kalıcı etkiler yarattığı savunulmuştur (Foucault, 2012: 167-171) . Her çağ ve toplum kendi doğruları ve ötekilerini yaratarak var olur. Ötekiler, bireyin ve toplumun varlığının adeta birer kanıtı nite- liğindedir. Ötekilerin varlığı sayesinde kendi varlığından emin olur insanoğlu. Fakat öteki kabul edilmek yerine, sürekli değiştirilmeye çalışılır. Değişimin olmadığı noktada biz ve ötekiler, biz ve düşmanlar’a evrilerek varlığını sürdürmek zorunda bırakılırlar. Biz ve öteki arasında Bauman’ın da söylediği gibi kuşku, Şarkiyatçılık, Fransa ve İngiltere’nin dünyaya hakim oldukları 19.yy ve 2.Dünya Savaşı sonrası döneme kadar olan süreçte, dünya hakimi olan ve bu iki sömürge ülkele- rinin ekseninde şekillenmiştir. 2. Dünya Sa- vaşı sonrası ise Amerika Şark’ta etkili olmuş ve Şark, Garp’ın ötekisi olarak tanımlanıp, aslında Garp’ın varlığı kanıtlanmıştır (Said, 2013: 11,12,13) . Doğu araştırmalarına bakıldığında, modernliğe karşı direndiği ve genellikle bilimsel atmosferin dışında kaldığı görülmek- tedir. Sosyal Bilimciler için doğu araştırmaları oldukça önemlidir çünkü Çin-Hindistan-İran gibi bölgelerle Oryantalistler ilgilenmişlerdir, bunun sebebi ise modernliği ve kapitalizmi yaratanın batı olmasıdır. Doğu araştırmaları- nın ortaya çıkışının asıl amacı dini yaymaktır fakat zamanla bu amaç da değişmiş, 19.yy Avrupa’sı ile meydana gelen değişikliklerle birlikte Avrupa ülkelerinin sömürgesi hali- ne gelmiştir (Gulbenkian komisyonu, 2009: 29,30) . 2. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Amerika, ortaya koyduğu üstünlüğüyle birlikte küresel alanda da varlığını his- settirmiş ve sisteme dahil olmuştur. Sa- dece siyasal alan değil, bilim de iktidarla birlikte şekillenmiştir. Zaman içerisinde Avrupa hakimiyetinin azalmasıyla birlikte Amerika hakimiyetinin ayak sesleri his- sedilmiş, Amerikan eksenli bir bilim inşa edilmeye başlanmıştır. Sosyal bilimler de bu eksen doğrultusunda şekillenmiştir. İktisat, tarih, siyaset ve sosyoloji modern dünyayı incelerken; antropoloji, doğu araştırmaları ve oryantalist çalışmalar ise modern olmayan dünyayı incelemişlerdir (Gulbenkian, 2009: 38,39) . Toplumsal cinsiyet rollerine baktığı- mızda ise, bu roller bireylere sosyalizasyon süreci ile birlikte aktarılmaktadır. Bireyler, varlıklarını sürdürürken edindikleri bilgileri bilinçdışı şekilde içselleştirirler. Kadınlık-er- keklik imajları hakkında tanımladıkları bilgi- ler, toplumsal bir kabullenmeden ibarettir. İktidarın dilinin ataerkil olması, ataerkil seslerin ağırlıklı olarak çıktığı toplumlarda, demokrasilerin birincil planda erkeği alarak şekillenmesine neden olmaktadır. İktidar erkeğin elindedir ve kadının bedeninden düşüncelerine kadar her şeyi erkek şekil- lendirir. Tanımlar erkek üzerinden yapılır ve din faktörü de ağırlıklı olarak kendini gös- terir. Kitle iletişim araçları ve medyaya bu bağlamda büyük sorumluluk düşmektedir. Tüm bunlar sorgulanmalıdır (Mora, 2005: 4,5) . MEDYADA TEMSİLİN SORUNSALLAŞTIRIMASI Medyanın insanları ne kadar etkile- diğine dair soruların cevapları yıllar boyu aranmış ve aranmaya devam etmektdir. Yalnızca tercih ve alışkanlıkları değil, biz ve öteki bireylerin kim olduğu, hangi özel- liklere göre şekillenmeleri gerektiğine dair değer yargıları yaratıp eğilimlerde bulunur. güven problemi, önyargı ve duygusal bağ- lanma gibi sorunlar varken biz ve düşmanlar arasında ise antipati, güvensizlik ve çekişme vardır (Bauman, 2013: 65,66). Ötekinin kimliğini ortaya koyan ve ötekine karşı nasıl bir tavır sergileyeceğini belirleyen de iktidardır. Öteki kavramı; ik- tidarla birlikte değişmeye ve yeniden şekil- lenmeye müsaittir. İktidar yalnızca devletle sınırlı değildir, iktidar her yerdedir. Aile ya- şantımızda bile iktidar kavramı yer alır. Küçük yapılar da iktidarın oluşumunda et- kendir. İktidarın olduğu yerde mücadele ve direniş de kaçınılmazdır (Foucault, 2013: 176,177 ). Temeldeki problem, ötekinin tuhaf ve bizden farklı olduğu gerekçesiyle “düşman” ilan edilmesidir. Farklılıkları sebebiyle düş- man edilen öteki, problemin temelini oluştu- rur. Ötekileştirme olduğu halde bunun bilin- cinde olamamak da bir diğer sorunu teşkil etmektedir. Temsilde de, bazı temsiller daha ayrı- calıklı adlandırılırken, bazı marjinal görünen temsiller ise itibarsızlaştırılarak sunulur. Edward Said’e göre Doğu, Batının en eski ötekisi olarak bilinmektedir (Uluç, 2009: 41,42). Kendinden olmayanı dışlayan, “bizden değilsen, öteki olarak kalmaya devam edeceksin” düşüncesi temel düşünceyi oluşturur. İktidar kendini en doğru, en mükemmel olarak nitelen- dirir. Batının Doğu’yu ötekileştirmesi de tama- men batının, doğu üzerinde tahakküm kurup kendi üstünlüğünü kanıtlama çabasına dayan- maktadır. İktidar ve bilgi sorunsallaştırması çerçevesinde Şark ve Garp’ı incelediğimizde, (Şark’ın başlangıç noktası olarak 18.yy alırsak) Şarklı’yı tanımlayarak, Şark’a isim verilerek Şark üzerinde bir otorite kurmak amaçlanmıştır. Kim olduğumuzun cevabı esasında top- lumsallaşmada yatar. Toplumsallaşma ile birlik- te bir takım bilgiler, özellikler bizlere aktarılır ve bu bilgiler birey tarafından içselleştirilir. Medya, bireylerin toplumsallaşma sürecinde ve kimlik oluşturmalarında önemli rol oynar. Medya ile birlikte fotoğraf sanatı da ilerleme göstermiştir. 1869’da Amerika’nın iki kıtasını birbirine bağlayan demiryolu ağı tamamlanmış ve batıya ulaşım kolaylaşmıştır, fotoğraf ile sömürgeleşme dönemi izlenmiştir. Fotoğraflar, Avrupa’yı 2.Dünya Savaşı’ndan sonra fethe- den yeni kitle kültürün vazgeçilmez unsurla- rından birisi olmuştur (Sontag, 2009: 85) . Medyadaki temsiller, temsil edilen kim- likler hakkında bizlere bilgi verir ve bu bilgiler belleğe yerleşir. Ne olduğumuz, ne olacağımız bu sistemler tarafından oluşturulur. Sunulan temsil biçimleriyle birlikte görme biçimleri inşa edilir. Neye önem verip vermeyeceğimiz, neyi hissedip hissetmeyeceğimiz, bir habere baktığımızda o haberde ilk olarak neye dikkat edeceğimiz bile yaratılan temsiller üzerinden inşa edilir (Varol, 2014:310 ) . Bizlere sunulan, medyada temsil edilen fotoğraflar da genellikle tarafsız değillerdir ve gerçeği direkt olarak yansıtmazlar ( Sontag 2009: 104) . Başkalarının acısına verdiğimiz tepkiler bize önceden aktarılır ancak çoğu za- man bunun farkında olmayız. Fotoğrafa ya da bir habere baktığımızda çerçeveyi nasıl görüp olayları nasıl yorumlamamız gerektiği belirle- nerek bizlere sunulur (Butler, 2015: 65) . Biz ve ötekilerden bahsederken, öteki- lere karşı oluşan bir güvensizlikten ve önyar- gılar bütününden bahsetmiştik. Ayrımcılığın temelinde yatan önyargılardır. Kadın – erkek ilişkilerini ele aldığımızda, “kadın” tanımlama- ları erkek üzerinden yapılmış ve bu çerçevede yorumlanmıştır. Ataerkil toplumlarda kadınlar edilgen, erkekler ise etken konumdadır. Her birey, içinde bulunduğu toplum yapısına göre şekillenmekte ve toplumun oluşturduğu cin- siyet algısını içselleştirerek hayatlarını idama ettirmektedirler. Toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkek olarak toplumun bireyleri nasıl gördüğünü ve algıladığını anlatır. Birey doğdu- ğu andan itibaren bir sosyalizasyon sürecine dahil olur ve medya, aile, çevre gibi etkenlerle belli başlı kalıpları somutlaştırarak zihnine yerleştirir (Erdoğan, 2011: 11) ARAP BAHARI SONRAS I ORTADOĞU KADINININ BAT I MEDYAS INDA TEMS İ L İ ARAP BAHARI SONRAS I ORTADOĞU KADINININ BAT I MEDYAS INDA TEMS İ L İ 20 MEDYALAB ARAL IK 2 02 0 2 1 MEDYALAB ARAL IK 202 0

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5