MEDYALAB - 2. SAYI

ROMA ROMA “Sinemanın asıl işlevi masal anlatmak değildir.” Cesare Zavattini Alfonso Cuarón’un yönettiği Roma bir Netflix filmi. Böyle söylendiği zaman hem kendini daha çok merak ettiriyor hem de Netf- lix’in dijital bir yayıncı olarak imajına oldukça büyük katkıda bulunuyor. Film en iyi görüntü yönetmeni, yabancı dilde en iyi film, en iyi yönetmen dallarında Oscar ödülü aldı. Film ekibi, bu ödüllerin yanında pek çok nitelikli ödülü de kucakladı. Peki, Roma’dan ilhamla hangi konulara değinebiliriz? Görsel açıdan da büyük seyir keyfi veren Roma’yı teknik ve estetik açıdan inceleyebileceğimiz gibi filmden hareketle temsil, top- lumsal cinsiyet konularını ve sinemada kadını, toplumsal sınıfları ve sinemada anlam üretimini konuşmak mümkün. Derginin sınırlı sayfa sayısını göz önünde bulundurarak okuyucuya ipuçları vererek ilerleyelim o halde. Sinemada Kadın “Çünkü sessizlik herkesi etkiler.” Ada The Piano, Jane Campion Önce: Sinemada Temsil ve Feminist Eleştiri Sinemanın güçlü bir sanat dalı olduğunu söylemek isterim ve bu gücün temelinde temsil vardır çünkü temsil ideoloji üretir. Sine- mada temsil, insanların kendileriyle dünya arasındaki ve nesnelerle dünya arasındaki sınırları çizer. Sinemada kadın temsilini incelediği- mizde karşımıza; geleneksel kadın rolleri (bağımlı-ev kadını), deko- ratif kadın rolleri (fiziksel olarak çekici- cinsel obje olarak görünen kadınlar), geleneksel olmayan kadın rolleri (geleneksel olmayan akti- vitelerde bulunan-kariyer odaklı-otoritenin sesi olan kadınlar), ka- dının erkeğe eşit olduğu/süper kadın rolleri (bağımsız, hem ev hem de iş yerinde başarılı olan kadınlar) çıkar. Bütün bu rollerde temsil- cinsiyete dayalı işbölümünü ve cinsiyete dayalı iktidarın paylaşımını etkiler. Feminist eleştiri yaklaşımı, erkek egemen sinemada kadınların kendilerine ait bir anlamlandırma sistemi içinde değil, erkek bilinci açısından temsil ettikleri anlam açısından sunulduklarını kabul et- mektedir. Feminist eleştirmenler sinema perdesinde yansıyan kadın imgelerinin gerçek kadınlara ait olarak değil, erkeğin kadına yönelik bilinçaltı duygu ve düşüncelerinin, arzu ve korkularının temsil edil- mesi işlevi içinde yansıma bulduklarını, kadının erkek için temsil etti- ği şey olarak sunulmasına aracılık ettiğini kabul etmektedir. Lacancı psikanalizin izinde, feminist film eleştirmenleri dilin erkek egemen bilinçaltının yapılandırılmasındaki ve sürdürülmesindeki işlevini kavramışlardı ve bu işleve karşıt bir dil kullanımı üretme amacını taşımaktaydılar. Bu amaç yalnızca kadın yönetmenlere özgü bir dil arayışı içinde olmanın yanı sıra dille ilgili düşünce ve tavırların filmle- rin içeriğine sızması anlamına da gelmekteydi. Roma’daki kadınlar: Cleo ve Sofia Roma’daki kadınları anarken ister istemez aklımıza bakıla- cak kadın ve bet imlenen kadın ikilemi ile bakışın sağladığı haz geliyor. Bu noktada konuyla ilgili olanlara yeni kapılar açması için Laura Mulvey’in Görsel Haz ve Anlatı Sineması başlıklı makalesini önermek şart. Filmdeki kadınlar hakkında şu soruları sorabiliriz: Evin hizmetkârı Cleo bir klişe, bir stereotip mi yoksa sessiz bir melek mi? Ev sahibesi Sofia kentli, güçlü kadın mı yoksa çaresiz bir anne mi? Bu soruların cevapları izleyicinin filmi nasıl okuduğu- na göre değişebilir. Teknik Bakış Açısı Filmi teknik açıdan değerlendirdiğimizde (çünkü sinema- da tekniğin anlam üretim mekanizması olduğunu düşünüyoruz) Roma bir geniş açı ve pan hareketi filmidir demek iyi bir özet olacaktır. Siyah-beyaz, geniş format dijital olarak çekilmiş olan film- de yönetmen, gri, siyah ve beyaz ile netlik, ayrıntı ve ton-sur-ton içeren görüntüler yaratıyor. Film boyunca Cleo gibi, kamera da hareketli, sadık bir yoldaş gibi Cleo’yu izliyor. Cuarón, Hollywo- od’un hikâye anlatıcılığına uygun bir konuşmacısı, ancak burada, sanat çerçevesinden daha aşina olunan türden bir tablo sahnele- mesinden de faydalanıyor - insanları çerçeveye yerleştiriyor. Bir sahnenin fazla düzenleme olmadan oynatılmasına izin vererek, bu karakterlerin her birinin bu belirli alanları nasıl yaşadığını görme- mizi sağlıyor. Filmde anlatıda leitmotiv olarak niteleyebileceğimiz pek çok öğe var ve bunlar film bittiğinde dahi etkisini sürdürüyor. Metaforlar Yönetmen filmde metaforlara da bol bol yer veriyor. Mesela bitmek bilmeyen köpek kakası! Cleo ne kadar temizlerse temizlesin evin avlusunda her zaman kaka var ve o evde, o ailede bir şeylerin yolunda gitmediği buradan bile anlaşılabiliyor. Güzel bir kutlamanın tam ortasında, en olmadık zamanda kırılan kadeh, Cleo’nun beşik baktığı sırada dışarıda bir katliam yaşanması (yeni bir yaşam için hazırlık yapılırken başkalarının ölmesi), Cleo hastanede bebeklere bakarken deprem olması da yerinde ve zamanında çeşitli negatif anlamlar yüklenen metaforlar. Kamera ‘gerçeğe açtır’ Film aslına bakarsanız sadece bir kadın filmi değil. Sadece kadın öyküsü, sadece bir ailenin iç ilişkilerini yansıtmıyor. Filmde Corpus Christi Katliamı’na dair pek çok gözlem de yapabiliyorsunuz. Katliam sahnesini yönetmenin sözleriyle okumak isterseniz burada: “Bu sahnede bebeği için beşik bakmaya giden Cleo ile öğren- ci protestolarını görüyorsunuz. Onları gösteri yapmak için heyecanla yürürken görebilirsiniz. Arka planda, Meksika milli marşını ve farklı üniversitelerden gelen farklı tezahüratları duyabilirsiniz. Ve bütün bunlar tarihsel gerçeklerden alınmıştır. Bunun, kişisel, sosyal ve tarihsel bağla- mın bir araya geldiği bir an olmasını istedim. Varlığınızın belirli bir parça- sı, kontrol altında olduğunuzu hisseder. Fakat benim açımdan, bir şeyleri bir araya getiren ya da onları birbirinden ayıran daha büyük bir rastlan- tısallık var.” Ve filmi izlerken akla gelen bir başka kavram ise şehir hakkı. İlk olarak Henri Lefebvre tarafından 1960’lı yıllarda kullanılan ‘kent ya da şehir hakkı’ kavramı direniş hareketleri açısından mutlak an- lamda önemli bir yere sahiptir, çünkü en büyük kamusal alanlardan biri olan sokakların, meydanların iktidar sahipleri tarafından, her- hangi bir halk ayaklanması yaşanmaması için dönüşüme uğratılmaya başlanması ya da şehrin doğal yapısını bozacak türden yapılanmalara gidilmesi, tek tek bireylerin oluşturduğu toplumların da dönüştü- rülmesi ve o şehirde yaşayan insanların da doğal yapısının bozguna uğratılması anlamını taşımaktadır. Filmde, mekânlar üzerinden olmak üzere pek çok şekilde toplumsal tabakalaşma ve sınıf farklarına gönderme yapılmış. Ev halkının gündüz aynı çatı altında toplanması fakat çalışanların akşam olunca evin dışındaki küçük odada uyumaları ve odalarının ışığını bile uzun süre açık tutamamaları mekân farklılığı ile sınıf farkının açıkça vurgulanmasına bir örnek. Cleo ile ev sahibesi hastaneye gittiğinde ve ev sahibesine çeşitli bilgiler sorulduğunda kadının “Yaşını bilmiyorum, tam adını da.” demesi ve yıllarını ge- çirdiği bir insanla aslında gerçek bir bağının olmadığını fark etme- si, gittikleri bir gezide, orada bulunan çalışanların “Şehir hizmetçi- lerini aramızda istemiyoruz. Patronlarından daha kibirli oluyorlar.” Demeleri, Cleo’nun eski sevgilisinin onu «Hizmetçi parçası» diye aşağılaması veya evdeki diğer çalışanın «Işığı yaktığımızı görme- sinler…» demesi sınıf çatışmaları, sınıf içi anlaşmazlıklar ve sınıf atlama çabalarına dair bazı örnek söylemlerdir. Son bir not: Filmin ilham kaynağı gerçek Cleo yani Libo hala Alfonso Cuaron’un ailesi ile birlikte yaşamaktadır. DOÇ. DR. AYBİKE SERTTAŞ 6 MEDYALAB ARAL IK 2 0 20 7 MEDYALAB ARAL IK 2 020 ROMA

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5