MEDYALAB - 2. SAYI
Gi t , a ğ l a d a , r a ha t l a ! Gi t , a ğ l a d a , r a ha t l a ! Önce biraz kendinden bahset. Neler yapıyorsun, neler yaptın, film sektörüne atılımın nasıl oldu? Liseyi bitirdikten sonra ÖSS ile istemediğim bir üniversite- nin istemediğim bir bölümüne yerleştim. Bölümümü değiştirmek için birkaç defa ÖSS’ye yeniden girdim ve sınav sistemi değiştiği için bir türlü bir yer tutturamadım. 22 yaşındayken ev arkadaşla- rımdan biri, Sinema TV mezunuydu, bir sette çalışmıştı, ona ye- niden bir iş teklifi geldi. “Ben hayatta çalışmam bir daha” diyerek işi reddetmişti. Onu arayan yapım firması vasıfsız birini tanıyıp tanımadığını sordu. Ben de iş arıyordum, bana teklif ettiler. İşe girmemin tek şartı ütü yapabilmekti. Eskişehir’de çekilen Köprü dizine 2006’da kostüm departmanı son asistanı olarak gittim, bu şekilde başladım. Daha sonra 3 sene kadar dizilerde çalıştım. Krizle birlikte çalıştığım dizi yayından kalkınca yeniden ÖSS’ye girdim ve sosyoloji bölümünü kazandım, psikoloji bölümüyle çift ana dal yaptım, üzerine klinik psikoloji yüksek lisansı yaptım ve iletişim doktorası yapıyorum, tez aşamasındayım. Doktoraya ka- dar çeşitli yerli/yabancı yapım sinema filmlerinde, dizilerde, klip ve reklam çekimlerinde kostüm departmanında çeşitli pozisyon- larda çalıştım. Yaklaşık 10 sene sektörde çalıştıktan sonra, seti bıraktım. Şu anda üniversitede psikoloji bölümünde araştırma görevlisiyim ve özel ofiste psikoterapist olarak çalışıyorum. Geleceğin setlerini dolduracak birçok genç bu röportajı okuyacak. Onlar için de bunu bilmenin önemli olduğunu dü- şünüyorum, set nasıl bir ortam? Bir filmi/diziyi çekerken arka tarafta neler yaşanıyor? Atmosfer nasıl? Set kaotik bir ortam. Belki tek kelimeyle özetlemek gere- kirse “hızlı” bir ortam. Günlük hayatımızın yaklaşık 3 katı hızında akan, kamera arkasındaki 90-100 kişinin sürekli koşturduğu ve bir şeyler yetiştirmeye çalıştığı, tabir-i caizse güneşi kovaladığı, uzun saatler ve zor koşullarda çalışılan bir ortam. Benim çalıştı- ğım dönemde özellikle dizi setlerinde o gün çekilmesi gereken sahneler bitene kadar çalışılırdı - ki 52 saat aralıksız sette oldu- ğumu bilirim. Şimdi Sinema TV Sendikası’nın da çabasıyla 12 saat kuralı var, mesaiye de kalınacaksa 16 saatten fazla çalışılmıyor. Kameranın arkası ne yazık ki “kamera arkası görüntüleri” kadar şen şakrak bir yer değil. Yeri geldiğinde karda, güneşin alnında, yağmurda, -20 derecede, dağ başında, zor şartlarda çalışılan bir ortam. 2015 yılında setlerin “az tehlikeli” sınıftan, “tehlikeli” sınıfa geçişiyle iş güvenliği uzmanı ve ambulans getirildi setlere. Ben tabii bu döneme yetişemedim, ama gözlemlediğim kadarıyla biraz daha insan hayatının önemli olduğu bir noktaya gelinmiş durumda. Ama kendi dönemimden bahsetmem gerekirse şunu söyleyebi- lirim ki, kamera arkası askeri bir hiyerarşiyi rahatlıkla gözlemle- yebileceğiniz bir yer. Herkesin işi çok net belirlenmiş gibi ve bir sette 10 dakika geçirdikten sonra kimin ne iş yaptığını hemen anlayabiliyorsunuz. Her ne kadar yapılan iş net gibi gözükse de departmanlar arası duruma göre takas, yardım ve sürekli iş birliği yapılması gerekiyor. Yani kimi durumlarda herkes her işi yapıyor gibi de görünebiliyor. Departmanlar arası ve departman içinde hiyerarşik bir yapılanma var, bu noktada en tepedeki yapımcı ve onun bir altındaki yönetmen ne derse o oluyor. Eğer birbiriyle iyi anlaşan bir ekipse, setteki zaman da özellikle şehir dışı işlerde, keyifli geçiyor ama zaten kendi aralarında anlaşamayan insanlar tesadüfi olarak bir araya geldilerse, sürekli bir gerginlik, anksiye- te ve öfke hakim oluyor sete. Ekip iyi anlaşıyorsa, o yorgunluk ve yaratıcılık harmanlanabiliyor ama zaten gergin bir setse, bence, bu çekilen işe de yansıyor. ECE AKTEN Uzman Klinik Psikolog Ece Akten (PhD-c) İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Araştırma Görevlisi EUROPEAN WOMEN’S AUDIOVISUAL NETWORK (EWA)’nin 2013 yılında yayınladığı bir çalışmaya göre, 7 Avru- pa ülkesinde (Avusturya, Hırvatistan, Fransa, Almanya, İtalya, İsveç ve İngiltere) film okullarından mezun olan erkek öğrenci oranı %56 iken bu rakam kadınlarda %44 olarak tespit edil- miştir. Aradaki farkın en temel nedenlerinin başında kadınların bu alanda istihdam edilme oranlarının düşüklüğü ve bir şekilde doğrudan ya da dolaylı olarak kadınların sektörden uzaklaş- tırılmasıdır. Nitekim aynı araştırma, film endüstrinde çalışan erkek oranının %76 olduğu göstermektedir. Buna bağlı ola- rak, endüstri temelinde yapılan fonlamaların %84’ü erkeklerin yönetmenliğini yaptığı filmlere ayrılmaktadır. Bu ayrımcılığın sonucu olarak, okullardan mezun olmalarına rağmen sektörden dışlanan ya da bir şekilde yer verilmeyen kadınların yönetmen- liğini yaptığı film oranı %21 olarak belirlenmiştir. İnsan hakları ve eşitlikler konusunda ileri seviyede kabul edilen ülkelerin film endüstrilerinde dahi yaşanan cinsiyet eşitsizliği ülkemiz için de büyük sorun teşkil etmektedir. Her ne kadar tüm set çalışanla- rının çalışma şartlarıyla ilgili şikayetleri olsa da bu röportajımız Dünyada ve özellikle ülkemizde kadınların birçok iş kolunda geri plana itilme durumu ya da işe alımlarda birçok farklı sebepten ötürü tercih edilmeme durumu oluyor. Sinema sektöründe bu süreçler nasıl yaşanıyor. Böyle bir ayrım var mı? Ya da diğer taraftan kadınların setleri tercih etmenizi neler zorlaştırıyor/engelliyor? Gözlemlediğim kadarıyla kadınlar setlerde genelde, reji, kamera, kostüm, sanat, saç ve makyaj ekiplerinde oluyorlar. Bir defa ışık ekibinde bir kadın ışık asistanı gör- müştüm. Kadın yönetmen sayısı ve görüntü yönetmeni sayısı da çok az. Geri plana itil- me üzerinden çok fazla bir durum deneyimlemedim sette, fakat günlük hayatta olduğu gibi set içinde de cinsiyetçi şakalara ve ayrımcılığa maruz kalıyor kadın çalışanlar. Örne- ğin bir kadın set çalışanı öfkelenir veya bir konuda tartışmaya girerse, rahatlıkla “muay- yen gününde” vs. gibi ayrımcılığa maruz kalabiliyor, ya da “git ağla da rahatla” gibi kadın cinsiyetine toplum tarafından atfedilmiş duygusallıkla itham edilebiliyor. Kadınların bir seti tercih edip edememesindeki önemli etkenlerden biri, bence, şehir dı- şında olup olmaması setin. Bir erkek set işçisi rahatlıkla eşini ve çocuklarını bırakıp 6-8 hafta şehir dışında çekilen bir filme ya da 9 ay çekilen bir diziye gidebilirken, kadın set işçisinin bunu defalarca düşünmesi gerekebiliyor. Kadınlar en çok hangi alanlarda var? Yukarıda da belirttiğim gibi, gözlemlediğim kadarıyla kadınlar setlerde genelde, reji, kamera, kostüm, sanat, saç ve makyaj ekiplerinde oluyorlar. Bir defa ışık ekibinde bir kadın ışık asistanı görmüştüm. Kadın yönetmen sayısı ve görüntü yönetmeni sayısı da çok az. Daha temel olarak gözlemlediğin kadarıyla set ortamında kadınların yaşadığı sorunlar nelerdir? Set ortamında ağırlıklı olarak cinsiyetçi şakalar, ayrımcılık ve sıkça mobbing gözlemliyorum. Aynı zamanda taciz – sanıldığı kadar- az rastlanan bir durum değil sette. #metoo hareketinden sonra, Türkiye’de de son birkaç yıldır sette tacize uğrayan kadınlar da seslerini çıkarmaya başladılar (#susmabitsin). Ama işin içinde, işsiz kalma ve piyasadan silinme tehlikesi gibi birçok parametre olması, çoğu hareketin de görmezden gelinilmesini sağlıyor. Sektörden uzaklaşmanda bu sorunlar ne kadar etkili oldu? Sektörden uzaklaşma sebeplerimin en başında çalışma şartları ve çalışılan uzun saatler geliyordu. Aile ve sosyal hayatımdan çok fazla taviz vermek zorunda kaldığım için seti bıraktım. Şu anda dışarıdan bir gözle baktığımda, aslında kadınların işinin daha zor olduğunu gözlemleyebiliyorum, işin içindeyken cinsiyet rolleri üzerine düşünecek vaktimiz olmuyordu, vakit bulunca ancak yemek yiyor veya uyuyabiliyorduk. Kadınların set ortamlarında ya da temel olarak sinema/dizi sektöründe varlığı- nı ve etkisini arttırmak için ne gibi uygulama ve yöntemler düşünülebilir? Buna bağlı olarak kadınların kendilerini ekstradan ispat etmeleri gerekiyor mu? Kadınların set ortamında, sektördeki varlığı için hep birlikte çaba harcanması gerekiyor. Öncelikle set işçilerinin genel sorunları çözülmeli, meslek yasaları çıkmalı, denetim mekanizmaları oluşturulmalı…. Bir ton sorun var aslında… Daha sonra, sanırım Netflix yeni yeni başladı, taciz, mobbing, ayrımcılık vs. üzerine sete çıkmadan set işçile- rine eğitim verilmeli. Çünkü neyin taciz veya neyin mobbing sayılıp sayılamayacağı da, sınırlar muğlak olduğundan anlaşılmıyor bazen. “Böyle gelmiş böyle gider” mantığıyla, tacizde bulunduğunun veya psikolojik şiddet uyguladığının farkında da olmadan devam edenler var. Özellikle bu konularda katı kurallar olmalı ve kural ihlalinde yaptırımlar olmalı. Hem kadınlar açısından hem de genel itibariyle sektörün geleceğini nasıl görü- yorsun? Sektörün sürekliliği kesin, çünkü eğlence sektörü hiç bitmeyecek bir sektör. Ama her geçen gün daha ucuza çalıştırılan ve daha çok sömürülen set işçilerinin sayısı artı- yor. Kalifiye elemanlar ve bazı şeylerin de standardizasyonu şart bence. Yeni mezun olacak ve bir şekilde sektöre adım adım atmak isteyen gençlere tavsiyelerin ne olur? / Özellikle geleceğin kadın yönetmenlerine, kurgucularına, ses- çilerine… RÖPORTAJ: ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ TUGAY SARIKAYA Git, ağla da, rahatla! 8 MEDYALAB ARAL IK 2 0 20 9 MEDYALAB ARAL IK 2 020
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5