MEDYALAB - 3. SAYI

3 4 35 35 34 Medya, iktidar doğrultusunda şekillen- mektedir. Bakıldığı zaman, şarkiyatçılığın te- melinde de bilgi ve iktidar arasındaki ilişkinin yattığı görülmektedir (Said, 2008: 52). Oryan- talizm; medyada, diğer kurumlarda ve dış poli- tikada, Müslüman ve Araplara karşı olumsuz rol yükleyen, batılı bir bakış açısı ile bakmak- tadır. Batılı medyanın önyargılarıyla birlikte Müslümanlar, temsil ve kendilerini ifade etme yetilerini kaybetmiş olarak gözükmektedirler. Müslümanların medyada temsilleri, kendilerini doğru bir şekilde ifade edebilecek platforma sahip olmadıkları için doğru bir temsil değildir, şikayet ve itiraz gibi hakları da maalesef yoktur. 20. yüzyılın başlarında, Doğu ile yapılan temsillerde, genellikle Doğu’nun geri kalmışlığı, üzerinde durulmuş ve Doğu-Batı kıyaslaması yapılmıştır. Talad Asad, Müslüman toplumlar- da sivil toplumun, ilerlemenin ve özgürlüğün olmadığını ileri sürmüştür. İslamiyet ve Müslümanlar, Batı’da önyargı ile temsil edil- mektedirler (Uluç, 2009: 332,336,337). İslam, daima doğuya ait görülmüştür. Batı açısından İslam, Hıristiyanlığa karşı bir meydan okumayı temsil ettiği için İslamiyet’e tarih boyunca kuşkuyla bakılmış, aynı zaman- da da İslam rakip olarak görülmüştür. Avrupa Rönesans başlangıcında ve Ortaçağ’ın büyük bölümünde İslam, “şeytan dini, karanlıklar dini” olarak adlandırılmıştır. Doğu’ya bakıldığı zaman, Hindistan, Çin gibi ülkeler Batı’ya karşı mağlup edilmiştir ama İslam ise dimdik ayakta kalmıştır. 1980 sonları ve 1990 başı ile terör olayları baş göstermiş, Batı’da İslam korkusu tekrar ortaya çıkmış ve bu korkuda yoğunlaşmışlardır. Batı medyasında, karikatürlerde İslam tasviri tek tip olarak yansıtılmıştır. Müslümanlar, petrol üreti- cisi ya da terörist olarak temsil edilmiştir. Özellikle de son dönemlerde, İs- lam ve fundamentalizm arasında bir il- işki olduğu öne sürülerek, ikisinin aslında aynı şeyler olduğu izlenimi verilmektedir. İslamiyet’le ilgili uzmanlara başvurmak yerine, daha çok polemikçi gazetecilerin değerlendirmelerine yer verilmektedir. Böylelikle İslamiyet ve fundamentalizm aynı olarak kabul edilip İslamiyet’e karşı mücadele verilmesi gerektiği vurgulan- maktadır. Tüm bunlar yapılırken, medya çok iyi kullanılmaktadır. Amerika’da özel- likle 11 Eylül sonrası olmak üzere, İslam- iyet’in fundamentalizmle ilişkisini ortaya koyan türlü yayınlar yapılmaktadır. Gör- sel medya ve yazılı medya, bu nokta- da birlikte çalışmaktadır. Görsel medya, İslamiyet’i Batı ülkelerine zarar veren teröristler olarak ele alırken, yazılı basın da bu doğrultuda imajlar yaratmaktadır. Ortadoğu hakkında yaptıkları haberler, genellikle camii ya da dua eden kala- balıklar şeklinde resmedilmektedir. Ey- lül 1990’da Bernard Lewis, “Müslüman Öfkesinin Kaynağı” adlı makale yazmış ve Müslümanları bu makalesinde acımasız- ca eleştirmiştir. Kapağında ise, öfkeli ve türbanlı insanların olduğu görseller dizayn edilmiştir. Tüm bunların yanında, sinemada da İslam temsili taraflı olarak ele alınmış ve İslam imajının oluşumuna katkı sağlanmıştır. Medyada İslam kültürü, şeytan- laştırılmış ve taraflı bir kültür olarak ele alınmaktadır. İslamiyet’in, çoğu Amer- ikalı ve Avrupalı bilincinde yeri petrol, Irak Çatışmaları, İran, Afganistan, Filistin gerginliği, terör olaylarının medyada yer ORTADOĞU KADINI TEMSİLİ ÜZERİNDEN MEDYADA İSLAM VE FOTOĞRAF OKUMALARI Dilan Ulusoy fotoğraf almasıyla olmuştur. Batı medyasında, İslam- iyet’e yönelik haberler genellikle siyasi kriz dönemlerinde ortaya çıkmıştır. İslamiyet’in batı toplumlarında negatif algı yaratmasının sebebi de medyadır (Kurtuluş, 2009: 76-79). Medyanın, bu denli Müslümanları genelleştirmeyle ele almasının ve basitleştirme- sinin nedeni, aşırılık içeren görüntülere sürekli olarak yer verilmesinde İslami fundamentalizm ve İslam’a ilişkin problemlere genel geçer ve dar bir bakış açısı ile yaklaşıyor olmasında ve gerçek birer İslam uzmanlarının bulunmamasında yat- maktadır. Müslümanlık, batılıların “İslamiyet şiddet içerir” iddialarına tepki olarak “İslamiyet şiddet içermez” şeklinde bir tepki ortaya koyup, yal- nızca tüm bunlara karşı çıkış şeklinde bir ima- ja büründüğü için, kendi temsilini sınırlandırır (Uluç, 2009: 350, 353). Tüm bunların yanında, İslamiyet’in medy- ada gerçek bir temsili bulunmamaktadır. İslam ülkeleri de gündemle ilgili haberleri genellikle Batı medyasından takip etmektedir. İslam dünyasının büyük bir bölümü, batı kaynaklı programlarla kuşatıldığı için Müslümanlar da tıpkı üçüncü dünya ülkeleri gibi az sayıda haber ajansına bağlı kalmışlardır. İslam ülkeleri hem haber kaynağı, hem de haberlerin tüketicisi konumundadır. Hatta Körfez Savaşı’nı Araplar CNN’den takip etmişlerdir. CNN, New York Times, Time gibi kuruluşlar, çok daha fa- zla insana ulaşabilen ve aynı zamanda ciddi etkilerde bulunabilme gücüne sahip, dünyanın her tarafından haber toplayabilen yayıncılardır. Muhabir sayıları da diğerlerine göre daha fazla olmakla birlikte, aktarılan haberlerin temeli bu muhabirler tarafından kurulmaktadır. Bu kanal- ların yaptığı haberler önemlidir ve inanılırlığı vardır çünkü çok fazla insan tarafından alıntı yapılır, yayılırlar (Said, 2008: 129,130). Bazı batılı medya çevreleri, şiddetin kaynağı olarak İslam’ı işaret etmekte, İslam’ın özünün şiddet olduğunu öne sürmektedirler. E. Said, İslam’ın yalnızca etiket olarak kullanıl- masından duyduğu kaygıyı dile getirmiştir. Bir terörist, terörist ise yalnızca terörist olarak anılır fakat terörist olan kişi Müslümansa, İs- lamcı terörist şeklinde yaftalanmaktadır (Uluç, 2009: 342,343). Amerika’da sinema sektöründe de Ar- aplar çoğu zaman “terörist” olarak nitelendi- rilmektedir. Özellikle 11 Eylül 2001’den son- ra kıyaslamalar daha da artmıştır. Tüm bunlar hem medyanın duyarsızlığına hem de Araplar ve Müslümanlar hakkında yeterince bilgi sahibi olunmadığına işaret etmektedir. Medyada Ara- plar hakkında bilgili olduklarını iddia eden uz- manlar, eski Ortadoğu bilgilerine sahiptirler ve bu bilgileri dolaşıma sokarak, Araplar hakkında uzman olduklarını dile getirmektedirler (Uluç, 2009: 369,370). Avrupa ve Amerika için İslam konulu haberler, genellikle sempati uyandırmayan, se- vimsiz algı yaratan haberlerdir. İslamiyet’e dair düşüncelerdeki olumsuzluk zaman geçtikçe art- maktadır ve bu olumsuzluklar, özünde, İslam’ın ne olduğunu anlatmaktan çok nasıl temsil edildiğini anlatır. İslam araştırmalarının zaman- la kenara atılmış olması, İslam’a dair uzmanların olmaması ve kaynakların, haberlerin genellikle Batı yoluyla sağlanmasıyla birlikte medyada Müslümanlara yönelik farklı farklı temsiller ve çoğunlukla gerçeği yansıtmayan temsiller or- taya çıkmaktadır. Medyanın, korku ve bilgisizlik üzerine kurulu olması, tüm klişelere sırtını yaslamış olması, esasında sistemin yansımasıdır. İslam konusunda araştırma yapanlar ve uzman akade- misyenler, meşru sisteme bağımlı hale getirilm- işlerdir. Aslında Foucault’nun ifade ettiği gibi bu bir “söyleme kışkırtma”dır (Said, 2008: 230). Toplumlarda var olan toplumsal cinsiyet algısı, genellikle ataerkil sistemle birlikte şekil- lendiği için kadınlar, sürekli olarak ayrımcılığa maruz kalmakta ve bu durumla karşı karşıya bırakılmaktadır. Medyada kadın erkek temsill- eri, toplumda var olan cinsiyet tanımlarının et- kisinde şekillenmekte, medyada kadın temsill- eri çoğunlukla ikincil konumda ve aşağı olarak gösterilmektedir. Medya aracılığıyla temsil edilen kadınlar, ya anne-eş, ya cinsel obje, ya da şiddet mağ- duru olarak farklı iki kutup şeklinde görülmek- tedir. Bu bağlamda, kadın kimliği kendi üzer- inde mülkiyet hakkı bulunmayan bir nesne gibi tanımlanarak toplum bilincinde kadın imgesinin iyi ya da kötü olarak oluşmasına katkıda bulun- maktadır (Mora, 2005: 2). 21.yüzyılda, kadın bedeni ve cinselliği erkek egemenliğinin kontrolündedir. Kadının doğurganlığı ve cinselliği, erkek egemenliği al- tında kalarak bu anlayışın devamlılığına da hiz- met etmektedir. Kitle iletişim araçları, birey- lerin davranışlarını etkilemede ve tutumlarını değiştirmede güç sahibidir. Kadın temsilleri, medya aracılığıyla cinsiyetçiliğin yeniden üretil- mesinde ve dolaşıma sokulmasında oldukça etkili bir yoldur. Bu yolla üretilen cinsiyet ay- rımcılığında, medya sektöründe çalışanların çoğunluğunun erkek olması ve sistemin ataerkil zihniyetten oluşması önemli rol oynamakta (Mora, 2005: 5 ) , aynı zamanda popüler kültür alanına da bu iktidardaki zihniyetin hakim ol- masına yol açmaktadır. Kadın bedeninin met- alaştırılması, kadınlığın sömürge alanı haline getirilmesinde medyanın etkisi yadsınamaz (Çelenk, 2010: 230). Medya aracılığıyla oluşturulan temsill- erin problemli olduğunun dile getirilmesi, yine sektöre erkek egemen yapı olduğu için sınırlıdır. Yıllar içerisinde temsil problemi az da olsa törpülense de, ayrımcılık her daim baki kalmış

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5