MEDYALAB - 4. SAYI

7 6 Me dy aL ab Şub a t 2 0 2 1 6 Me dy aL ab Şub a t 2 0 2 1 7 Romero Zombilerinin TüketimÇılgınlığı Doç. Dr. Hasan Gürkan Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü G ü n ü m ü z t o p l u m l a r ı için kullanılan, bu toplum- ların giderek üretimden ve hizmet üretiminden ziyade tüketim (malların ve boş zamanların tüketi- mi) etrafında örgütlenmesini anla- tan bir terim olan tüketim kültürü ve tüketim toplumu kavramları, gittikçe yaygınlaşan zenginleşme eğilimleri, burjuvalaşma, kitlesel bir popüler kültürün ortaya çıkışı, toplumsal sınıfın ölümü, tüketim sektörlerinin ortaya çıkışı, birey- ciliğin artması gibi dinamikler ile günümüzde tanımlanır oldular. Kitle iletişim araçlarının da alabildiğine geliştiği ve önemli bir güç haline geldiği günümüzde, tüketimin me- dya tarafından beslenip pazarlan- ması ve çeşitli iletişim araçlarının eleştirileri ile karşı karşıya kalıyor. Sinemada da popülerfilmtürüolarak tanımlayabileceğimiz türler içinde, çeşitli alanlara vurgu yapan ve bun- ları ele alan, konu edinen, eleştiren filmler bulunuyor. Bu bağlamda, bu metin, “tüketim kültürü ve tüketim toplumu” başlıklı konunun sinemada nasıl ele alındığını inceleyebilmek adına, korku türü içinde yer alan bir filmi inceleyerek konuya daha çok eleştirel bir bakış kazandırma- ya çalışıyor. 1978 yapımı olan ve korku-gerilim türü içinde yer alan George Romero’nun Dawn Of The Dead (Ölülerin Şafağı) adlı film… Öfke, sevinç, hüzün ve kor- ku, film seyrederken hissedilip, dışa vurulan duyguların bir kısmıdır. Bu açıdan bakıldığında filmlere olan duygusal katılımın, öteki popüler kültür biçimlerine göre çok daha güçlü ve yoğun olduğunu söyleye- biliriz. Aristoteles’in de üzerinde durduğu ve katharsis olarak ad- landırdığı rahatlama, aslında bir nevi modern dünyanın bir ‘zevk iksiri’ olarak karşımıza çıkmaya başlamış durumda. Bu nedenle popüler olanın ve toplumu etkileyen ‘şeyler- in’ sinemada da bir şekilde yeniden üretilip sunulması söz konusu. Özellikle korku filmleri 20.yy başında, endüstrileşmiş kapitalist toplumlarda, bilim ve teknolojinin gelişmesinden duyulan ürküntü, kentsel yaşamın yalnızlaşan birey- lerinin endişeleriyle birleşmiş; sal- gın hastalıkların önlenmesi ve insan hayatına daha fazla değer verilmes- ine karşın dinsel inançların sarsıl- ması, ölüm korkusunun niteliğini etkilemişti. Sınıfsal konumu yitirme, başarısız olma gibi kaygılar, eski tarz dayanışmanın yerini alan rekabete dayalı ilişkiler ve kentsel yaşamın kendine özgü suçlarıyla tehlikeleri, ölüm korkusuyla birlikte yaşam ko- rkusunu da gündeme getirmiştir. Böylelikle zamanla sinemada kendine ait bir anlatı kazanarak günümüzdeki tanımını almıştır. Ölülerin Şafağı filmi, gerek kor- ku öğelerini barındırması, gerekse içerdiği toplumsal kodlarla tüket- im açısından ele alınabilecek özel- likli bir film. Önce kenti, ardından da tüm ülkeyi istila eden zombil- eri konu edinen filmde, yönetmen zombilerin korkusuz, yılmak bilmey- en ve aynı anda her yerde buluna- bilen karakterler olma özelliğinden yararlanarak, günümüzde tüketi- ci olarak adlandırdığımız kişilerle (bizlerle), zombileri özdeşleştirmiş ve tek amaçları insanların üzerine yürüyüp, öldürmek ve yemek olan zombileri, tüketimin fazlalığı un- surlarını göstermeye çalışmıştır. Filmde özellikle toplum ve tüketi- cilik üzerine sinsi bir eleştiri vardır. George Ritzer’in 1990’lı yılların son- larına doğru adını koyduğu tüketim katedralleri, “tüketicileri çekmek için gereken büyüyle karakterize edildiğini ama akılcılaştırma süre- cinin sonucu olarak büyünün bo- zulmasının olabileceği yer” olarak tanımlandığı mekanlardır. 1979’lu yıllarda alışveriş merkezi patlaması ilk safhalarında olduğu için “alışver- iş merkezi kültürü” henüz ileri sürülmemişti. Günümüzde alışveriş merkezleri, kapitalist akımın ayrıl- maz bir parçası olarak kabul ediliyor. Günlük hayatlarımızın, sık sık tüketim gibi şeylerle tüketiliyor olmasını aslında yönetmen, zom- bilerin de bilinçsizce beslenmesiyle özdeşleştirmiş. Çünkü toplumumuz (ve toplumlar) da, zaman zaman bilinçsizce tüketiyor. Meta fetişizmi ilişkisi Filmin temasında korku bir yana, çaresizlik duygusu ağır basar; bir taraftan insan türünün ne kadar basit ve tüketici olduğu vurgulanır. Aynı zamanda, siyahiler pozitif yön- leri ile öne çıkarılır; kritik anlarda- ki doğru hareketleri, sabırları, in- ançları ve insanlığı ile beyazlardan öne çıkar. Böylelikle filmin, etnisite açısından öncelikli ve önemli bir noktada durduğu iddia edilebilir. Filmde insanlar, markette kendiler- ine fazlasıyla yetecek kadar yiyecek bulmalarına karşın, o kadar tutum- suzdurlar ki, kendi kendilerini bir çıkmaza sürüklerler; tüketici toplum yapısından insan psikolojisine, birçok konuya yayılan film, aslında acil ihtiyaç üzerine yeniden kurgu- lanmış bir eser olarak da görüle- bilir. Bunu meta fetişizmiyle doğru orantılı olarak ayarlanmış bir ölçü gibi düşünebiliriz. Nasıl ki, tüket- ici ve maddeci tarafımız korkunç boyutlara varmışsa, bu yanımızın altını çizen yaşayan ölülerin iştahı ve kararlılığı da o derece arttırılmış. Filmi izledikten sonra bir süper markete gitmek aslında isabetli bir karar olacaktır; gidin ve etrafınıza şöyle bir bakın! Etrafınızdaki insan- ların hepsinin birer zombi olduğunu hissedeceksiniz. Ve açlıklarını insan eti yerine, reyonlara saldırarak gi- derdiklerini rahatlıkla göreceksiniz…

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5