MEDYALAB - 4. SAYI

9 8 Me dy aL ab Şub a t 2 0 2 1 8 Me dy aL ab Şub a t 2 0 2 1 9 Zombi – insan ilişkisi ve tüketim boyutu Filmde aynı zamanda çağdaş hayata yönelik bir saldırı, çarpıcı bir biçimde ele alınır. Filmin olay örgüsü zombilerin bir alışveriş merkezini ele geçirmesi üzerine kuruludur; yıl- lardır iradesiz, ruhsuz kitleleri yabancılaştırıcı tüketme buyruğuyla çılgına dönmüş zombi benzeri yaratıklar olarak tahayyül eden kültür eleştirmenlerinin en kötü korkularını işleyen bir senaryodur bu. Çünkü toplumdaki bireylerde merkezi kontrole karşı koyma gereksiminin hissedilebilmesi, daha işin en başından tek tek kişilerin bilinçlerinin, bağımlı konumdaki kitle toplumu insanına aynı hegemonik ideoloji öğe- lerinin her biri ayrı ve özgün gibi görünen tür ve öykü düzenlemeleri içinde konumlanmasına özen gösterilerek bilinç endüstrisince üretilmiş kültür ürünlerinin sunulması ve tükettirilmesi sayesinde işletilen bir homojenleştirme sonu- cunda, kontrol edilmesiyle zaten baskıya alın- mış olur. Böylece bilinç ve eğlence endüstrileri karşısında etkilenmekte olan insanın tümüyle aktif bir durumda olmadığını söyleyebiliriz. Filmde de zombilerin yapmış oldukları her şey, alışveriş merkezindeki halleri ve insan eti yeme çabaları aslında toplumdaki gerçek bireylerin durumlarından farksız değildir. Sapkın tepkinin başka bir biçimi O halde bu bağlamda kitle kültüründen de bahsetmek yerinde olacaktır. Adorno “ki- tle kültürünün insanların zihinlerini sömürge- leştirdiğini savunurken, Fiedler ise kitle kültürünü özgürlüğün alanına yerleştirir.” Kitle toplumu ve kültürü, esas olarak belirsizliği ve değer yüklü karakteri yüzünden sosyolojide demode bir hale gelmiştir… O halde bu tanım- lardan hareketle kitlelerin kendilerine yönelik bu tür coşkulu yıkıcılığı Jean Baudrillard başka bir bağlamda “milyonlarca turistin görünüşte kültür tüketmek ama aynı zamanda bir yapı hatası bulunan binanın çökmesini hızlandırmak için üşüştüğü Georges Pompidou Merkezi’yle ilgili çözümlemesinde tartışır.” Bir alışveriş merkez- ini ele geçiren zombiler hakkındaki Ölülerin Şafağı’nın, bütün Birleşik Devletler’de alışveriş merkezlerinde gece yarısının gözde filmlerin- den biri olmasında da benzer bir durum vardır. Her iki durumda da kitleler, tam da çok büyük bir coşkuyla destekler göründükleri kültürün ölümünden büyük keyif alırlar. Sanki burada Roland Barthes’in arka çıktığı yarılmış, ‘sapkın’ tepkinin bir başka biçimiyle karşı karşıyayızdır. Bu bağlamda Karl Marx’ın bir kurt adam olar- ak kapitalist tarifi, bu yaratığın etkinliklerine yönelik hararetli bir oyuna dönüşür. Marx, kap- italizmi devamlı olarak, canlı emeğin yerine ölü emeği geçirmeye iten kurt adam açlığına iter. Bu açıdan “ölü emek, yani teknolojinin çoğal- masının, insanlığı angaryadan kurtarıp gerçek- ten özgürleştirmek yerine zihinsel, ahlaki ve du- ygusal hayatlarının işgal edilmesine yol açtığını, dolayısıyla da onların toplumsal değişimi arzu- layamaz hale getirdiğini ileri sürer.” Kitle kültürü: ruhsal zombicilik Modernizmin ve kentleşmenin artarak, büyük şehir hayatının katlanılamaz hale gelmesi eğlence tekniklerinin de gelişmesini beraber- inde getirir. İnsanlar, şehrin yol açtığı acıyı ve sıkıntıyı, eğlence teknikleriyle unutulabilir hale getirmeye çalışır. İleri kapitalizmde tür aynı kalsa bile, anlatı değişecektir. Fiziksel özgürlüğün, yani artan boş zamanın bedeli, ruhsal zombicilik olacaktır. İnsanlara içinde bulundukları umutsuz boşluğu fark etmemelerini sağlamak için kitlel- ere bir sürü kolay, sahte haz sunulur. Böylece Frankfurt Okulu’nun bazı üyeleri ve onların takipçileri olan diğer benzer düşünürlerin dediği ve ideolojiyle özdeşleştirilen o büyük canavara yakalanmış oluruz: kitle kültürü… İşte o zaman eğlence, ideolojiye egemen olur. O zaman, bu zamandır… Aslında filmde de verilmek istenen mesaj; kitle kültürü ve dolayısıyla şekillenen tüketimin, eğlence biçimleriyle de süslenerek ve yeniden üretilerek insanlara sunulması ve in- sanların da gerçek toplumun içinden sıyrılarak, bilinçsizce tüm bu faaliyetleri gerçekleştirme çabalarının bir yansımasıdır. Neden zombi figürü? “Canavar figürleri normalliğe yönelmiş tehditlerin püskürtülüşünü temsil ettiklerinden, var olan düzeni onaylamak için kullanılabilirler.” Bu nedenle zombiler de, normal toplumsal iş- leyişin özellikle canavarca olan taraflarına dikkat çekerler. Hemen hemen tüm canavar figürleri, hâkim olan toplumsal yapıya ve statükoya, karşı çıkışı ifade eder. Çünkü kültürün ve kültürel değerlerin normallikle ilişkili olarak canavarlık olarak yansıttığı, sıklıkla uygar yaşamın sürek- liliği için dışarıda tutulması gereken şeylere, dizginlenmiş saldırganlık ve bastırılmamış cin- selliğe ait metaforlardır. Romero, “normal” insanların canavar- lara dönüşmesini betimleyerek, normalliği canavarlıktan ayıran çizgiyi delip geçer ve “normal” yaşamın parçası kabul edilen birçok şeyin aslında son derece yakışıksız olduğunu ima eder. Film kuramcısı Robin Wood’a göre zombiler, “Bu düzenin yarattığı ve aynı düzene oynak bir temel oluşturan bastırılmış gerilim ve çatışmaları – ‘ölü’ de olsa otomatik olar- ak süregiden geçmişten, ilişkilerin babaerkil yapılandırılışından kalma mirası – temsil eder.” Yönetmenin çekmiş olduğu diğer zombi filmleri de (Night of the Living Dead -1968, Day of the Dead-1985), bu metinde bahsedilen toplum, kültür, otorite, tüketim, mevcut düzen, vb. gibi konulara eleştiriler getiriyor olsalar da aslında üç filmin tümünde de ırklar arası, cinsler ar- ası ve toplumun en küçük yapı taşı olarak ad- landırılabileceğimiz aileyi ele alma ve bu konu- lara eleştirileri yer alır. Dawn Of The Dead’de zombiler, pro- gramlanmışlardır ve asla engellenemezler. Bu açıdan onlar tüketimi temsil eder olmuşlardır. Ancak filmde yer alan alışveriş merkezinin de maddesel tüketim “Amerika”sı için bir metafor olduğu işlevini göz ardı etmemek gerekir. Ölüler –zombiler-, nedenini bilmeden alışveriş merkez- ine gitmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Aynı gerçek yaşamdaki insanlar gibi… Ölü figürü, tüketici kapitalizmin altında insanları yok eden ve başkalarını yok etmeye yönelten gerçek bir açlığı işaret eder. Yönetmen, gerçekçi ve akılcı bir bakış açısıyla bu nedenle ölüleri – zombileri – filminde kullanmış ve tüketim çılgınlığını, bunun nasıl bilinçsizce yapıldığını ve gerçek yaşamdaki insanların neredeyse uyuyarak tüketen varlıklar olduğunu göstermeye çalışmıştır. Filmin sonunda ise, ırklar ve cinsler arası iş birliği birkaç kişinin de olsa, canını kurtarmaya yeter… Böylelikle film, iyi bir şekilde sonlansa ve birkaç kişinin de olsa kurtulduğunun sinyallerini verse de toplumsal düzene güven verici mesa- jlar içermez… Romero’nun 1979 yapımı Dawn Of The Dead’i de henüz tüketimin alabildiğine yoğun yaşandığı bir dönemde çekilmiş olmasa da, gelecek için – ki o gelecek, günümüzdür – aşırılıkların ve abartıların boyutlarını tasvir eder. Yararlanılan Kaynaklar Abisel, Nilgün; “Popüler Sinema Ve Türler”, İstanbul, Alan Yayıncılık, 1999 Adorno, Theodor; “On Populer Music”, 1941 Baudrillard, Jean; “L’effet Beaubourg: İmplosion Et Dissua- sion”, Paris, Galilée, 1977 Bocock, Robert; “Tüketim”, Ankara, Dost Kitabevi, 1997 Bottomore, Tom; “Frankfurt Okulu”, Konya, Vadi Yayınları, 1994 Kottak, Conrad Philip; “Antroploji”, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2001 Marshall, Gordon; “Sosyoloji Sözlüğü”, Ankara, Bilim Ve Sanat Yayınları, 1999 Modleski, Tania; “Eğlence İncelemeleri”, İstanbul, Metis Yayın- ları, 1998 Oskay, Ünsal; “Popüler Kültür Açısından Çağdaş Fazntazya: Bilim-Kurgu Ve Korku Sineması”, İstanbul, Der Yayınları Ritzer, George; “Toplumun Mcdonaldlaştırılması”, İstanbul, Ay- rıntı Yayınları, 2001 Ritzer, George; “Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek”, İstan- bul, Ayrıntı Yayınları, 2000 Ryan, Micheal; Kellner, Douglas; “Politik Kamera”, İstanbul, Ay- rıntı Yayınları, 1997

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5