MEDYALAB - 5. SAYI

T Ü R K S İ N E M A S I T Ü R K S İ N E M A S I Me dy aL ab Ma r t 202 1 12 Me dy aL ab Ma r t 2 0 2 1 1 3  IGITAL MAGAZINE TITLE YOUR DIGITAL MAGAZINE TITLE r inin rolü büyüktür. Zira sinema, kitleleri kolaylıkla etkisi altına alabilen bir sanat dalıdır. Sinema filmleri toplumsal algıları derinden etkileyebilmekte ve değiş- tirebilmektedir. Bilimsel literatür taraması yapıldığında Türk si- neması ekseninde konu olarak özellikle kadın temsili- nin sıklıkla ele alındığı görülmektedir. Bununla birlikte kadın temsili üzerinden yapılan araştırmalardan daha az olmak kaydıyla, erkek temsili ve aile temsilini te- mel alan çalışmalara da rastlanmaktadır. Örneğin; Kaplan 1960’lı yıllardaki Türk sinemasında yansıtılan aile kurumunu (Kaplan, 2004), Yeşildal 1960’lı yılların Türk sinemasında toplumsal gerçekçi yaklaşımlarla vurgulanan aile ideolojisini (Yeşildal 2010), Yağbasan ve Ateş 1980 yılı öncesi ile 2000 yılı sonrası Türk sine- masında yapılan aile temsillerini (Yağba- san ve Ateş 2018) ele almışlardır. Aile Kavramı, Türleri ve İşlevleri Aile, sosyal bir örgüt olarak çeşit- li karakteristik özellikleriyle diğer bir- çok sosyal yapıdan ayrılmakta (Dikeçligil ve Çiğdem 1990: 207) ve sahip olduğu çeşitli işlevleriyle toplumsal anlamda önemli bir konumda bulunmaktadır. Ni- tekim pek çok sosyolog ve sosyal düşünür her çağ- da ailenin sosyal fonksiyonları üzerinde durmuşlar ve onu toplumun önemli kurumlarından biri olarak gör- müşlerdir (Seyrek 2018: 9). Aile kavramıyla ilgili genel olarak geçerliliği kabul edilmiş bazı değerlendirmeleri incelemek, kavram hakkında fikir sahibi olunması bakımından bir zorunluluktur. Bir tanıma göre, aile, akraba bağlantılarıyla doğrudan doğruya bağlanan, yetişkin üyelerin çocuklara bakma sorumlu- luğunu üstlendiği bir insanlar topluluğudur (Giddens 2008: 246). Yani ailede ana-babalar dünyaya getir- dikleri bireyler üzerinde sorumluluk sahibidirler. Ayrı- ca karı-kocalar, doğum yoluyla çocuk edinebildikleri gibi evlatlık alarak da çocuk edinebilmektedirler (Ca- natan ve Yıldırım 2011: 60). Başka bir bakış açısına göre; “aile kurumu, cinsel ilişkileri ve çocukların doğumunu düzenleyen, stan- dartlaştıran bir sistemdir” (Fichter 2012: 146) Yani “… temel olarak biyolojik boyutu baskın olan bir toplum- sal birimdir” (Topses ve Topses 2014: 135). “Malcver ve Page’e göre aile; seks ilişkilerine dayalı, çocuk sahi- bi olma ve bu çocukları yetiştirme özellikleri gösteren bir gruptur” (Dikeçligil ve Çiğdem 1990: 206). Diğer bir tanımlamada “aile, yetişkin üyele- rin çocukları yetiştirmekten sorumlu oldukları, sosyo-ekonomik bir birim oluş- turan, kan bağı, evlilik ya da nüfusuna geçirme yoluyla birbirine bağlı bireyler- den oluşan bir grup” (Giddens ve Sutton 2014: 233) olarak değerlendirilmektedir. “Sumner ve Keller’e göre de aile, en az iki neslin bir arada bulunduğu kan bağıyla karakterize edilen küçük bir sosyal örgü- ttür”. Winch’in bakış açısına göre ise “… aile, neslin devamı fonksiyonu çevresin- de oluşmuş temel bir toplumsal yapıdır”. Nimkoff’un aile kavramı ile ilgili tanımına bakıldığında da; “…karı-koca-çocuklar- dan veya sadece karı-kocadan kurulu, az veya çok devamlılık gösteren bir bir- lik” (Dikeçligil ve Çiğdem 1990: 206) ta- rifi karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere aile kavramına ayrı perspek- tiflerden bakılarak farklı tanımlamalar getirilmiştir. Aile kavramıyla ilgili bu tanımların yanında daha bir- çok tanım mevcuttur. Dünyada birbirinden farklı pek çok aile tipine rastlandığından, bu olgunun evren- sel bir tanımının yapılması güç olmak üzere farklı aile tiplerini göz ardı ederek yapılacak aile tanımla- maları, etnosentrik olmanın ötesine geçemeyecektir (Canatan ve Yıldırım 2011: 60). Bununla birlikte her topluluğun aile olarak isimlendirilemeyeceği de bi- linmelidir. Bir zümrenin aile olarak adlandırılabilmesi için, o zümrede şu iki şartın bulunması gerekmekte- dir: aile zümresine giren insanlar arasında gerçek veya uylaşma “kandaşlık bağı” ve “ailenin bağlı olduğu ce- miyet tarafından kendisine verilen hukuk düzeni” (Ülken 1990: 27). Nitekim aileyi oluşturan bireylerin birbirleri arasındaki bağlar; evlilik, kan ve evlat edin- me yollarıyla kurulmaktadır (Şahinkaya 1990: 37). Aile ve toplum kavramlarını birbirlerinden ayrı biçimde düşünmek doğru bir yaklaşım şekli olmaya- caktır. Zira toplum ile aile kavramları birbirleriyle yakından ilişkili ve iç içe geçmiş kavramlardır. Toplum, insanlardan meydana gelir. İnsanlar ise aileler halinde yaşamaktadır. Bu yönüy- le aile, toplumun temelidir (Doğan 2009: 1). Dolayısıyla aile, toplum üzerinde ol- dukça etkili olan sosyal bir kurumdur. Oluşturulan aileler toplumun dinamikle- rini etkilediği gibi, toplumda meydana gelen değişimler de yeni oluşacak ailele- rin üzerinde etkili olmaktadır. Dikeçligil ve Çiğdem’e göre (1990) aile diğer sosyal yapılara kıyasla evren- sel bir nitelik taşır. Duygusal bir teme- le dayanan aile çocuğun kişilik yapısını şekillendirir, biyolojik olarak sınırlı bir büyüklüktedir, sosyal yapı içerisinde çekirdeklik özelliği taşır, aile üyeleri so- rumluluk sahibidir. Aile sosyal kurallarla çevrilidir ve bu bağlamda belirlenmiş ku- rallar ekseninde yapılan hukuki anlaşmayla (evlilik) bi- çimlenir ve diğer örgütlerle kıyaslandığında değişken bir kurum konumunda bulunur (Dikeçligil ve Çiğdem 1990: 208-209) Ailenin İşlevleri Ailenin işlevleri, yapısal-fonksiyonel bir yaklaşımla tespit edilen altı ana başlık ekseninde açıklanabilir. Biyolojik işlev bunlardan ilkidir. Çiftlerin, toplumun kabullendiği cinsel ilişkilerini aile kurumu içinde düzenlemeleri, ailenin cinsellik bağlamında ta- mamlayıcı rolünü ortaya koymaktadır (Kır, 2011: 385). Koruyuculuk işlevi, ailenin biyolojik fonksiyonunun bir parçasıdır. Aile, biyolojik işlevi sayesinde varlığını koruyarak neslin devamını sağlamakta ve aile, üyesini maddi ve manevi olmak üzere aile dışından gelebile- cek tüm olası zararlara karşı da korumakla yükümlü- dür (Gökçe, 1990: 218). Psikolojik işlev başlığı altında sıcak yuva oluş- turma ve duygusal doyum sağlama, se- vgi, öz saygıyı geliştirme sayılabilir. Toplumsal işlevler ise güvenlik-sosyal anlamda-, toplumsallaştırmadır. Toplum- sallaşma sürecinin, her toplumda belirli aracıları vardır. Bunların başında da aile kurumunun geldiği (Bozkurt, 2018: 127) ve toplumsallığın ilk olarak gerçekleş- tiği yerin de aile olduğu görülmektedir (Çağan, 2011: 83). Diğer işlevler bağlılık ihtiyacını doyurma, sosyal statü sağlama, toplumsal denetimdir (Alptekin, 2011: 20), (Doğan, 2009: 4). Toplum, aileyi de- netleyici konumda bulunmakta ve fakat söz konusu birey olduğunda birey üze- rindeki denetleyici görev aile tarafından üstlenilmelidir (Aslan, 2002: 32). Eş se- çme ve yuva kurma, çevre edindirme, paylaşma ve boş zamanları değerlendir- me de önemli aile işlevleridir. “‘Boş zaman’ kavramı modern toplumlara özgü bir kavramdır” (Çağan, 2011: 88). Bu işlev, bireyin kendisine vakit ayırabildiği zamanlarda aktif rol oynamaktadır. Birey boş zaman- larını bağlı bulunduğu ailenin üyeleriyle geçirebilme olanağına sahiptir. Dini işlev, kültür aktarımı, iş bulma, meslek sahibi yapma işlevleri de tek tek değerlendiril- diğinde ailenin neden bir toplumun yapıtaşı olduğunu kanıtlar niteliktedir. Namet aut aut quati audit et as apernat ureium que alit endel mo voluptae nonsero tem sunt eatem ab is same quiae dolene cones dolupta

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5