MEDYALAB - 5. SAYI

Me dy aL ab Ma r t 2021 14 Me dy aL ab Ma r t 2 0 2 1 1 5 T Ü R K S İ N E M A S I T Ü R K S İ N E M A S I  IGITAL MAGAZINE TITLE YOUR DIGITAL MAGAZINE TITLE Türkiye’deki Aile Türleri Aile türleri çeşitli ölçütler esas alınarak belir- lenebilir. Timur’un (1972) Türkiye’deki aile tipleri- ni sınıflandırma şekli incelendiğinde; ailelerdeki çift sayıları, ailelerdeki kuşakların genişliği, aile başkan- larının kimler oldukları ölçütlerine göre bir sınıflan- dırma yapıldığı ve bu sınıflandırmada Türkiye’deki aile türlerinin çekirdek aile, ataerkil geniş aile, geçici geniş aile ve parçalanmış aile olarak sıralandığı görülmüş- tür. Anne-baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan aileye çekirdek aile denir. Ayrıca çekirdek aile, çeşitli nedenlerle çocuk sahibi olmayan karı-kocaların oluş- turduğu aileleri de kapsamaktadır (Doğan, 2009: 5). Aile türlerinin en küçüğüdür. Modern çekirdek aile- de, bireylerin hayattaki arkadaşlarını seçebilme öz- gürlükleri, alınacak kararlarda belirli yaşlara gelmiş çocukların da fikirlerinin alınması gibi özelliklere rastlanmaktadır (Güler ve Ulutak, 1992: 57). Ataerkil geniş aile, fazla sayıda kişinin bulun- duğu bir aile türüdür. Bu aile tipinde; aile başkanı ve karısıyla evli oğulları, gelinleri veya bir evli oğul ve diğer bekâr çocukları, ya da tek bir evli oğul, gelin ve torunların birlikte oturmaları (Timur, 1972: 27) söz konusudur. Çekirdek aileler kadar bağımsız bir görüntü vermeyen geniş aileler, geleneksel olarak da adlandırılabilmektedir. Geçici geniş aile türü, isminden de anlaşılacağı üzere esasen geniş aile türünün bir parçasıdır. Bu aile tipinde; aile başkanının kendi ana-babası (veya bun- lardan biri) bekâr kardeşleri, karısının bu tür yakınları ya da her ikisinin diğer akrabalarının bulunması, bu akrabalardan birkaçının bir arada bulunabileceği gibi yalnız biri de olabilir (Timur, 1972: 27). Yani geçici geniş aile tipi, ana-baba-çocuk dışında başka birey veya bireylerin de aile içinde yer almasıyla oluşan ve fakat içerisinde ataerkil geniş aile kadar fa- zla bireyin bulunmadığı bir aile türüdür. Geçici geniş aile bir süre sonra çekirdek aile konumuna geçebilen bir aile tipidir. Parçalanmış aile ise, ölüm, boşanma, ayrı yaşa- ma gibi nedenlerle karı veya kocadan birinin ya da her ikisinin bulunmadığı aile olarak tanımlanmaktadır. Türk Sinemasında Aile Kurumunun Temsili Türk sineması geçmişten bugüne incelendiğin- de; aile kurumunu içerisinde barındıran birçok filme rastlanmaktadır. Alim Şerif Onaran’ın yapmış olduğu sınıflandırmada, 1923-1939 yılları arası Tiyatrocu- lar Dönemi olarak ele alınmıştır (Onaran 1994: 21). Onaran’ın Tiyatrocular Dönemi olarak ele aldığı bu dönemde uyarlama yapılarak çekilen çeşitli filmler- de aldatma, kıskançlık, intikam vb. gibi temaların aile kurumu ekseninde işlendiği görülmektedir. 1940- 1950 yılları arasındaki süreçte de Türk sinemasında melodram unsurların yer aldığı, aile temalı filmle- re rastlanmaktadır (Oral ve Erus 2018: 214). An- cak, aile eksenli filmler dendiğinde 1960’larda altın çağını yaşayan ve sektörel olarak iyice oturan Yeşil- çam filmleri ön plana çıkmaktadır, yani 1960’lı yıllar aile filmlerinin yükselişe geçtiği yıllardır (Oral ve Erus 2018: 214-215). 1980 yılından önceki filmlere genel olarak bakıldığında, aile müessesesinin 1980 öncesi yapımlarda daha pozitif şekilde yansıtıldığı (Yağbasan ve Ateş 2018: 26) tespiti yapılabilir. Bu değerlendir- meyi açıkça doğrulayan birçok film bulunmaktadır. Örneğin, 1960’larda ve 1970’lerde popüler olan ço- cuk kahramanlı melodramlarda birlik ve bütünlüğün yol açtığı mutluluk; doğrunun, iyinin ve güzelin ai- leden geçtiğini bildirmektedir (Oral ve Erus 2018: 215). Dolayısıyla söz konusu filmler, mutluluğun aile bireyleri arasındaki bağlılıkla sağlanabileceği yönün- de fikirler vermektedir. 1980 öncesi çekilen filmler ile ilgili yapılan bu tespitler, 1980’li yıllardaki Türk fil- mlerinde ailenin kutsanmadığı anlamını taşımamak- tadır. 1980’lerde gösterime giren filmler, 1980’den önceki filmlere kıyasla farklılıklar gösterse de, ge- nel olarak bakıldığında bu filmlerde de aile bireyle- ri arasındaki dayanışmanın olumlu sonuçlarına vurgu yapıldığı söylenebilir. Zira 1980’li filmlerde ailenin birleştirici niteliklerinden güç alınarak çeşitli olum- suz koşullarla mücadele edebilmenin önemine dikkat çekilmiştir (Yağbasan ve Ateş 2018: 26). Nitekim Abi- sel de, Türk filmlerinde aile üzerine yaptığı çalışmada, ailenin filmlerde yüceltilen ve korunması gereken bir kurum olarak ele alındığını ve ailedeki birlik ve bera- berliğin var olan toplumsal düzenin temel göstergesi olarak verildiğini belirtmektedir (Yeşildal 2010: 216). 1990’lı yıllara gelindiğindeTürk sineması önem- li bir değişim süreci içerisine girmiştir. Zira 1990’lı yıllar bireyler üzerinden sistem eleştirisinin yapıldığı, toplumsal cinsiyet, kimlik politikaları, geçmişle hesa- plaşma, egemen olanın dışına itilen ‘öteki’ne bakışın olgunlaştığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Kimlikler etrafında şekillenen arayışlar, içsel sorgula- malar filmlerde öne çıkan temalardandır (Oral ve Erus 2018: 215). 1990’ların ikinci yarısında bu temelde çekilen filmler arasında Eşkıya (1996), Her Şey Çok Güzel Olacak (1998) ve Propaganda (1999) filmleri de bulunmaktadır (Oral ve Erus 2018: 215). Sözü edilen temalara bakıldığında; görülen tematik yeniliklerin si- nemada aile temsilini etkilemeyeceği düşünülemez. Nitekim Türk sinemasındaki genel değişim, 1990’lı yılların ikinci yarısındaki filmlere, aile temsili eksenin de de ciddi biçimde yansımıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise, 1990’lı yıllarda görülen değişim farklı boyutlara ulaşmıştır. 2000’le- rin başlarından itibaren gösterime giren çeşitli Türk filmlerinde, aile kurumunun korunaklı niteliğini kaybettiği görülmekte ve hatta birçok sarsıntının, ça- tışmanın yaşandığı bir kurum olarak temsil edildiğine rastlanmaktadır (Yağbasan ve Ateş 2018: 26). Türk sinemasında belirli dönemlerde ataerkil yaklaşımın hâkim olduğu görülmektedir. Filmler- de 1950’li yılların ortalarına kadar olan süreçte kır- sal alanlarda yaşayan kadınların hayatları, ailedeki erkeklerin kontrolünde olduğu gözlenmekte ve bu durum ataerkil bir aile yapısına işaret etmektedir (Öz 2018: 146). 1955-1960 yılları arasındaki dönemde ka- dın karakterler iyi bir anne ve eş, ya da yuva yıkan, dişiliğini kullanan vb. karakterler temelinde temsil edilmişlerdir (Öz 2018: 147). Yani kadın, söz konu- su roller arasına sıkıştırılarak temsil edilmiştir. 1960- 1965 yılları arasında çekilen toplumsal gerçekçi filmlerde de ataerkil bir bakış açısının hâkim olduğu söylenebilir (Yeşildal 2010: 215-216). Filmlerde, be- nimsenen aile ideolojisi çerçevesinde örneğin; ka- dınların, yaşamlarının büyük bir kısmını evlerinde geçirmeleri gerektiğine vurgular yapıldığı görülmek- tedir (Yeşildal 2010: 216). Buna karşın 1960’lı yıllar genel olarak değerlendirildiğinde; bu dönemin ön- ceki yıllara kıyasla da daha farklı bir görüntü verdiği kanısına varılabilir. Zira 1960-1970 yılları arasındaki dönemde, toplumsal gerçekçi anlayışın filmlere ge- çmesinin, kadın sorunlarını biraz daha görünür hale getirdiği gözlemlenebilir. Dolayısıyla Türk sinemasın- da 1960-1965 arasında başlamış olan toplumsal ger- çeklik akımının (Öz 2018: 148), Türk filmlerine yeni bir soluk getirdiği şeklinde yorumlanabilir. Türk sinemasında kadının konumunun esa- sen 1980 yılından sonra değiştiği söylenebilir. Zira 1980’den sonra kadının sinema filmlerinde kısmen de olsa özgürleştiği görülmektedir. Bu süreçte ka- dına daha önce biçilen rollerin şekil değiştirdiği- ne rastlanmaktadır. Kentsel filmlerde iyi-kötü kadın temsili yerine modern-geleneksel kadın temsille- rinin yapıldığı, kadınların iç dünyalarının işlendiği gö- zlenmekte ve kadınlar güçlü bireyler olarak karşımıza çıkmaktadır (Öz 2018: 149). Bununla birlikte kırsal yaşamı konu alan filmlerde de ataerkil anlayış kırıl- mıştır.

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5