MEDYALAB - 5. SAYI

Me dy aL ab Ma r t 2021 16 Me dy aL ab Ma r t 2 0 2 1 1 7 T Ü R K S İ N E M A S I T Ü R K S İ N E M A S I  IGITAL MAGAZINE TITLE YOUR DIGITAL MAGAZINE TITLE Netice olarak Türk sinemasında ataerkil yaklaşım kırılganlık göstermiş, kadın ataerkil yapının etkisi altından çıkmış ve güçlü bir kimlikle var ola- rak Türk filmlerinde temsil edilmeye başlanmıştır. Bu yönüyle özellikle 1980’lerle başlayan süreç, ilerleyen yıllarda da Türk filmlerinde kendisini göstermiştir. Söz konusu gelişmeler doğal olarak ülkemizde çeşitli fak- törlerin etkisiyle yaşanan toplumsal değişmeler sonu- cunda gerçekleşmiş ve Türk sineması, bireylerin daha özgür biçimde temsil edilebildiği bir konuma yerleş- miştir. Nitekim bahsi geçen değişim Türk sinemasında 1990’lı yılların ortalarından itibaren oldukça güçlü bi- çimde görülmüş ve 2000’li yıllarda da çekilen pek çok film farklı perspektiflerden seyirciye sunulmuştur. Cumhuriyet Dönemi Sonrası Aile Kurumundaki Değişiklikler Cumhuriyet dönemiyle birlikte gelen yeni- liklerle kadınlara tanınan haklar ve sanayileşmenin etkisiyle kadının çalışma hayatına girmesi, kadının aile içinde yeni bir konum edinmesini sağlamış, böylelikle de Türk ailesi değişim geçirerek gelenek- sel aile anlayışından sıyrılmaya başlamış ve modern ailenin niteliklerini benimseme yolunda önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Türk aile kurumu Cumhuriyet’in kuruluşu ve Cumhuriyet ile birlikte yapılan devrimler ile değişim geçirmiştir (Zafer, 2013: 131).Cumhuriyet’inilanıTürk ailesi için karakteristik değişimlerin ve dönüşümle- rin yaşandığı bir süreci işaret etmektedir (Aybey, 2016: 210). Türk ailesinin Cumhuriyet’le birlikte kazandığı geri döndürülemeye- cek kadar köklü ve yaygın olan değişmelerde, Mus- tafa Kemal Atatürk’ün laik ve demokratik dünya görüşünün katkısını gözden uzak tutmamak gerek- mektedir (Tolan, 1990: 497). Gerek Dünya’da gerek Türkiye’de zaman içerisinde meydana gelen her tür- lü değişim (toplumsal, siyasi, ekonomik, teknolojik vb.) aile kurumunu da değişikliğe uğratmış ve böy- lece geleneksel geniş aileden çekirdek aileye hı- zlı bir değişim yaşanarak aileler küçülmüştür (Aybey, 2016: 214). Türk ailesi, göç ve kentleşmeyle bera- ber değişim ve dönüşüm geçirmiş, aile yapısında farklılıklar ortaya çıkmış, geçişler görülmüştür (Ak- taş 2015: 431). Ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve kentlerin büyümesi sonu- cunu doğuran, toplumda artan oranda örgütleşmeye, uzmanlaşmaya ve insanlar arası ilişkilerde kentle- re özgü değişikliklere yol açan nüfus birikimi sürecini ifade eden kentleşme olgusu, sanayileşmeyle bera- ber yaşanan sosyolojik bir olgudur (Yıldırım 2011: 130). Söz konusu dönemde meydana gelen gecekon- dulaşma, kente göç etmiş ailelerin uyum süreçleri, tampon mekanizmaların oluşması, kadın erkek rolle- rinde farklılaşmalar, aile üyeleri arasındaki ilişkile- rin niteliği gibi konularda örnekler içeren değişim süreci, sosyolojik, hukuki ve kültürel boyutta bir- çok kırılmaya, çeşitlenme ve bunalıma kapı aralamış, aile üyeleri ve toplumsal ilişkiler açısından ciddi so- runların su üstüne çıkmasına sebep olmuştur (Aktaş 2015: 431). Göçler bir taraftan çeşitli sorunlar doğururken, diğer taraftan da Türk aile yapısının biçim değiştir- mesinde etkili olmuştur. İnsanların kırsal alanlar- dan kentlere göç etmesiyle şehirleşme artmış ve bu iç göçler geniş aileleri bölerek yeni çekirdek ailelerin ortaya çıkmasını sağlamıştır (Aybey 2016: 211). Göç eden bireylerin uyum sorunu yaşama- ları Türk aile yapısı üzerinde kaçınılmaz olarak etkili olan bir husustur. Kentlileşme sürecinde göç eden- lerin ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik sorun- larla karşılaşması söz konusudur. Kırsal yörelerden kentlere olan göçler neticesinde doğan çeşitli so- runlar, kentlerde başka bir kültürü ortaya çıkarmış- tır. Bu kültür, kırsal bölgelerde hâkim olan kültür ve değerlerin, kentlerde sahip olunan değerlerle çatış- ması sonucu büyük kentlerde ortaya çıkan gecekon- du kültürüdür (Sevinç, Davran ve Sevinç 2018: 76). Gecekondulaşma olgusu, temelde varlıklı kent yerleşim yerlerinin etrafında oluşan ve yoksulluklar üzerinde inşa olan bir sosyal durumdur. Gecekondu ailesi olarak anılan aileler, gecekondu kültürünü oluş- turan ve yaşatan ailelerdir. Gecekondu ailesi esas ola- rak ekonomik güçsüzlüğüyle öne çıkmaktadır. Düşük gelir düzeyine bağlı olarak şekillenen bir yapısı bu- lunmaktadır (Yıldırım 2011: 129). Ayrıca toplumsal değerleri ve alışkanlıkları açısından kent ailesinin ni- telikleri ile köy ailesinin özelliklerini içerisinde barın- dırmaktadır (Yasa 1990: 133-134). Türk aile yapısını etkileyen unsurlardan bir tanesi de dış göçler olmuş- tur. Zira aile bireylerinden herhangi birisinin yurt dışı- na gitmesi, aile yapısına direkt olarak etki eden bir faktördür. Türkiye’de iç göçlerin dışında, dış göçle- rin de yoğunlukla yaşandığı zaman dilimleri olmuştur. Buna 1961 yılında ülkemizden yurt dışına çalışmak için giden Türk işçileri örnek olarak verilebilir (Koçak ve Terzi 2012: 172). Zaman içerisinde ailenin bazı görevleri- ni toplumdaki başka kurumlar üstlenmiş ve ailenin işlevlerinin bir kısmının geçmişe kıyasla önemi azal- mıştır. Bununla birlikte bir aile için, evrensel niteliğiyle zamanın şartlarına bağlı olarak etkinliğini yitirmeyen, ailenin psikolojik fonksiyonunun bir parçası olan sev- gi işlevi her zaman önemlidir. Aile kurumunu ayakta ve sağlam tutan ilk unsur, aile bireyleri arasındaki se- vgi duygusudur. Nitekim sinemada da, yansıtılan aile temsillerinde sevgi işlevinin varlığı ya da eksikliği neti- cesinde ortaya çıkan pek çok dramatik unsura rastla- nabilmektedir. Evrensel olarak her aile için geçerli olan bu tes- pit, doğal olarak Türk ailesi özelinde de geçerlidir. Bir sinema filmindeki aile temsilinin, o filmi üreten kişinin ait olduğu ülkenin gerçekliğiyle ne kadar uyum için- de olduğunun incelenmesi önemlidir. Bu bireysel yansımadan yola çıkarak toplumsal değer, yaşayış ve alışkanlıkların sinema anlatısına ne şekilde etki ettiği ölçülebilir ve çeşitli dönemler, çeşitli ülkeler ve kül- türler arasında karşılaştırmalar yapılabilir. Yine bu- radan hareketle, sinemanın hem evrensel duygulara ve düşüncelere hitap eden hem de son derece lokal detaylar içerebilen (film metnini üreten kişi ya da kişilerin öznel katkıları ile) bir araç olduğu söylenebi- lir. Sinema, kitleleri etkileme ve yönlendirme gücüne sahiptir. Bu etki ve yönlendirme, toplumsal kurumları tahakkümle şekillendirme söz konusu olursa, olum- suz bir hal de alabilir. Bu noktada, sinemada üretim yapanların nasıl bir özgürlük – sorumluluk – ifade hakkı üçgeni içerisinde sıkıştıkları gelecek çalışma- ların konusu olabilir. Yararlanılan Kaynaklar AKTAŞ, Gül. (2015). Türkiye’de Aile Sosyolojisi Çalışmalarına Ge- nel Bakış. Sosyoloji Konferansları. 419-441. ALPTEKİN, Duygu. (2011). Toplumsal Aidiyet ve Gençlik: Üniver- site Gençliğinin Aidiyeti Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma. Doktora Tezi. Konya: T.C. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ASLAN, Kadir. (2002). Değişen Toplumda Aile ve Çocuk Eğitiminde Sorunlar. Ege Eğitim Dergisi. 25-33. AYBEY, Salih. (2016). Osmanlı’dan Günümüze Türk Toplumunun Aile Kurumuna Bakışı ve Aile Yapısındaki Değişimin Değerlendiril- mesi. Tarih Okulu Dergisi. 27, 203-217. AZİZ, Aysel. (1982). Toplumsallaşma ve Kitlesel İletişim. Ankara: Ankara Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulu Yayınları No: 2. BOSTAN, Hakan. (2017). Türkiye’de İç Göçlerin Toplumsal Yapıda Neden Olduğu Değişimler, Meydana Getirdiği Sorunlar ve Çözüm Önerileri. Coğrafya Dergisi. 1-16. BOX OFFİCE TÜRKİYE. Tüm Zamanlar. https://boxofficeturkiye. com/tumzaman/?page=milyonluk-filmler&tab=1Mto2M (Erişim tarihi: 08 Mayıs 2019).

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5