MEDYALAB - 5. SAYI

31 30 Me dy aL ab Ma r t 2 02 1 3 0 Me dy aL ab Ma r t 2021 3 1 Aile İçi İletişim Sosyal Medya Kullanımı ile Dijitalleşerek Dönüşüyor İnternet, sağladığı pek çok olanak nedeniyle insan yaşamını kolaylaştırıyor, çeşitlendiriyor ve geliştiriyor. Bunlardan en temel olanlardan biri kolay ve hızlı iletişim. Günümüzde telefon ve mektubun yerini alan sosyal medya ile in- sanlar birbirleriyle kolayca iletişim kurabiliyor ve iletişim grupları üze- rinden paylaşımlarda bulunabili- yor. Bu gruplar üzerinden aidiyet sağlayabiliyor. Toplumu oluşturan en küçük yapı olan aile kurumu ise dijitalleşen iletişimden çok etkileni- yor ve dönüşüyor. Bu sayıda sizlere sosyal medya kullanımının aile içi il- etişime etkisini anlatacağım. İnternette yer alan iletişim mecralarının en temeli sosyal me- dyadır. Son yıllarda sosyal medya kullanımı toplumun tüm alanlarında ciddi bir oranda yaygınlaştı, sosyal medya kullanım sıklığı arttı. Hoot- suite ve We Are Social iş birliği- yle hazırlanan 2021 Dijital Türki- ye Raporu raporuna göre 2021’de Türkiye’de internet kullanıcı sayısı bir önceki yıla göre 3,7 milyon arttı. Sosyal medya kullanıcı sayısı %11 artış göstererek Türkiye’deki sayı toplam nüfusumuzun %70,8’ine eşitlendi. Artık günde neredey- se 8 saat ‘online’ız. Cep telefonu, tablet, dizi, film keyfi derken liste uzayıp gidiyor. Bu 8 saatin 3 saati sosyal medyaya ayrılmış durum- da. “Whatsapp’tan mesaj atayım, Youtube’dan video izleyeyim, Twit- ter’dan trendlere bakayım, İnsta- gram’dan story atayım hatta story yetmedi bir de gönderi paylaşayım.” derken zamanın nasıl geçtiğini an- lamıyoruz. Cihazlarımızın başından biraz yorgun ama çoğunlukla mem- nun kalkıyoruz. Bu arada yüz yüze iletişime ara veriyoruz. Çoğu zam- an bunun farkında bile olmuyoruz. Sanaldan arkadaşlıklar kuruyoruz, aşklar yaşıyoruz, sosyal medyadaki çeşitli gruplara üye olup saatlerce hiç tanımadığımız kişilerle konuşa- biliyoruz ve bu gruplarda aidiyet hissediyoruz, önerilen kullanıcılara tıklayıp tanımadığımız insanların hayatlarını en mahremine kadar inceleyebiliyoruz. Avucumuzdaki minik cihazın içindeki bu büyülü uygulamalar bize eğlencenin, paylaşımın, iletişimin kapılarını aralıyor. Bununla yetinmeyen so- syal medya kişilere online ortam- da düşünce ve fikirlerini ifade etme ve tercihlerini sunma imkanı yaratıyor, bu da sosyal medyayı farklı ve önemli kılıyor. Bu du- rum sosyal medyaya güç katıyor, sosyalleşme kavramına yeni ve farklı bir boyut kazandırıyor. Diji- talleşen hayatın içinde sosyal me- dya kullanımı ile iletişimimizi de dijitalleştiriyoruz. İnsanlar günde- lik hayatını iletişimle iç içe geçiri- yor. Ailenin boş zamanları birlikte değerlendirme işlevi aile dışına kayıyor İyi bir toplumun temel gereksinimlerinden olan sağlıklı iletişimin yolu, toplumun çekird- eği olarak kabul edilen ailedeki iletişimin verimli olmasından geçiyor. Dijitalleşen toplumdaki bu iletişimsizlikten en çok etkile- nen yapı aile kurumudur. Sosyal medyada geçirilen uzun sürelerin ailedeki yüz yüze olan iletişimi azaltması, aile bireylerinin aile ile paylaşımlar yapmak yerine sanal ortamda kendilerini anlatmalarına yol açıyor. Alessondra Villegas’ın deyişiyle; “Medyanın bir aile birliğinin sosyalleşmesi biçimini etkilediği ve dolayısıyla ilişkilerini etkilediği açıktı. Zaman ve mekân sınırları olmaksızın, teknolojik araçların özellikleri, bi- reylerin başkaları ile sürekli bağlantı Melissa Feza Katlar kurma yeteneğini yaratarak, ailesel bağları ve ilişkileri geliştirmelerine olanak tanımaktadır. Bu durum, me- dyanın en iyi yönlerinden biri olsa da, kişinin aile ile olan iletişimini olumsuz yönde etkileyerek, yüz yüze etkileşimleri ve toplumsal katılımı engelleme potansiyeline sahiptir”. Aynı ev içerisinde birbirler- inin günlük yaşamını sosyal me- dyadan takip eden, mesajlaşma programıyla birbirine derdini an- latan aileler var artık. Medyayla doymuş sosyal dünyalarımız, aile ilişkilerini ve dinamiklerini etkili- yor. Günümüzde ailenin bir araya gelmesi eskiye oranla azaldı. İşten gelen anne-baba ve okuldan gelen çocuğun bir arada bulunabildiği akşam saatleri aile iletişimi için kaçırılmayacak zaman dilimleri oluyor. Sosyal dünyalarımız aileye ayrılması gereken bu ortak zam- anın kullanımını iyice kısıtlıyor. Birlikte geçirilen geleneksel akşamlar, aile masasının etrafında yemek yemek ve hikâyeler anlat- mak günden güne azalıyor. Bunun yerine yemek yerken çekilen bir selfie Instagram’a yüklenirken herkes kısa bir sohbet sonrası so- syal dünyalarına dağılıyor. Aileler çocuklarını yeterince takip et- mek yerine kendilerine zaman ayırdıkları zaman çocuğun aileye karşı aidiyet duygusu azalıyor ve kendini yalnız hissediyor. Bu yalnızlık, onu da sosyal medya kullanımına itiyor. Ailenin boş zamanları birlikte değerlendirme işlevi, aile dışına kayıyor. Elbette ki sorunlar sadece iletişimsizlikle sınırlı değil. S O S Y A L M E D Y A İstinye Üniversitesi Öğrencisi Sosyal medya evlilikler için tehdit oluşturuyor Sosyal medya ilişkilere, ev- liliklere yeni bir boyut getirdi. Önceden evlilikler daha çok içki, aldatma, kumar gibi nedenlerle bit- erken şimdi ilk sırayı sosyal medya almaya başladı. Aşırı sosyal me- dya kullanımı ya da sosyal medya aracılığıyla yaşanan sadakatsizlik boşanma gerekçesi olarak sayılıyor. Tinder, Okcupid gibi flört uygulama- larında mutsuz bir evliliği olan kadın ve erkekleri sıklıkla görüyoruz. Bu kişiler aile içindeki sorunları, eşler- inden göremedikleri ilgiyi ve yakın- lığı sosyal medya uygulamalarında tanıştıkları kişilerde bulmak isteye- biliyorlar. Evlilikte sorunlarla yü- zleşmekten kaçınan çiftler sosyal medyayı daha sık kullanıyor ve bu durum eşler arası iletişimi ortadan kaldırıyor. Çiftler aynı evin içinde farklı sanal sosyallikler yaşıyorlar. Sosyal medya uygulamaları ned- eniyle eşler arasındaki kıskançlıklar artıyor, çiftler sosyal medyayı bir- birlerini gözetim altında tutmak için kullanıyorlar. “Çocukların görüntülerini herkesin göreceği şekilde paylaşmak sağlıklı değil” Sosyal medyada yaptığımız paylaşımlarla mahremiyetin sınır- larını da daraltıyoruz. Evimize mis- afir davet ederken seçici davranan bizler sosyal medyada evimizin her yerini, çocuklarımızın her ha- lini paylaşıyoruz. Sosyal dünyada bulunan bu gösteri toplumunun bir parçası olarak en güzel fotoğraflarımızı, tüm sevinçlerimizi (üzüntülerin paylaşılması hala çok kolay değil) herkese açık profiller- imizde dünyanın her yerinden tanı- madığımız insanlarla paylaşıyoruz. İlkokuldan bu yana görmediğimiz bir arkadaşımızın evleneceği haber- ini ilk öğrenenlerden biri biz ola- biliyoruz. İş arkadaşımızın küçük çocuğunu küvette nasıl yıkadığını canlı olarak izleyebiliyoruz. Bu paylaşımlarla hayatlarımızı şef- faflaştırıyor; adeta bir BBG evi gibi evlerimizi, hayatlarımızı insanların beğenisine sunuyoruz. Hızla artan ebeveynlerin fotoğraflarını paylaşma eylemi “Sharenting” kavramını doğurdu. Shareting kavramı çocuklarının hayatlarının her ayrıntısını sosyal medyada paylaşan anne-babalar için kullanılıyor. Ebeveynlerin pek çoğu çocuklarının fotoğraflarını doğar doğmaz sosyal medyadan paylaşıyor hatta bazı ebeveynler çocukları adına internet sitesi kurup çocuklarının her adımını herkesle paylaşıyorlar. Son yıllarda ‘Blogger An- neler’, “Youtuber Anneler” ya da ‘Instagram Anneleri’ adıyla paylaşım yapan pek çok annenin çocuklarını sanal bir kimliğe büründürdüğünü gözlemliyorum. Moda ikonu gibi giydirilen bu çocuklar aileleri tarafından kendi kimlikleri dışında bir imajın içine yerleştiriliyorlar. Bazı psikologlar bu konuyla ilgili, “Acaba fotoğrafları çocuk için mi paylaşıyoruz, yoksa çocuk üzerinden görülme, sosyalleşme ve beğenilme arzumuz için mi? Cevabımız, ‘çocuk üzerin- den arzularımızı gidermek’ ise çocuklarımızı kendimiz için tanı- madığımız, bilmediğimiz kişilerin gözleri önüne atmak anne-ba- balık hislerimizle örtüşüyor mu? Hayır, ‘çocuk için paylaşıyoruz’ diyorsak, tanıdığı-tanımadığı kişilere, fotoğraflarının paylaşıl- ması, çocuklara nasıl bir fayda sağlıyor? Kendi duygularımızı tatmin için çocukların görüntüler- ini herkesin göreceği şekilde internet ortamında paylaşmak hiç sağlıklı değil. Çocuklara yöne- lik cinsel sapıklığı olanlar çocuk fotoğraflarını biriktiriyor. Ayrıca art niyetli, kötü bakışlı kişilerin bakışları, niyetleri çocuklarımızı olumsuz etkiliyor. Yetişkinler için duvarları camdan evlerde yaşamak ne kadar rahatsız edi- ci ise çocuklar için de herkesin erişimine açık bir hayat, o kadar rahatsız edici olabiliyor. Çocuk bunu değiştirmek istediğinde, gerçekleştirmesi mümkün ola- bilecek mi? Böyle bir durumun çocuk üzerinde oluşturacağı olumsuz etkileri bugünden tah- min etmek oldukça zor. 20 sene sonra yüzlerce fotoğrafı herkesin erişiminde olan çocuk, bundan memnun olacak mı? Ya çocuk- larımız karar verme aşamasına geldiğinde bizim paylaştığımız fotoğraflardan rahatsız olursa ya da ‘Hangi hakla her halimi so- syal medyada paylaştınız, bunu sosyal medya yaparken bana sordunuz mu?’ diye bizi sorgularsa cevabımız ne olacak? Çocuk fotoğraflarını pay- laşırken genellikle, ‘ama çocuğum bundan mutlu oluyor’ düşünc- esine sığınabiliyoruz. Çocuğun sürekli kendi fotoğrafının çekil- ip paylaşılmasını istemesi doğal değil. Sürekli fotoğraflarının pay- laşıldığından haberdar bir çocuk- ta narsisizm gelişebiliyor.” diyerek çocukların görüntülerinin herke- sin göreceği şekilde paylaşmanın sağlıklı olmadığını vurguluyorlar. Modern Çağın Sorunu: Sosyal medya bağımlılığ ı Sosyal medya bağımlılığı günümüzde her yaştan insanda görülen bir durum haline geldi. 7’den 70’e her kişide sosyal me- dya bağımlılığı olması mümkün. Klinik Psikolog Aylin Işık Yeşilay Danışmanlık Merkezi’nin internet sayfasında sosyal medya bağım- lılığını şu şekilde anlatmıştır: “Sosyal medyayı kullanıcılar oyun oynamak, boş vakti değer- lendirmek, iletişim kurmak ve resim göndermek gibi birçok farklı türde eğlence ve sosyal etkinlik yapmak için ziyaret etmektedir. Her ne ka- dar bu durum popüler bir boş zam- an etkinliği olsa da sonuçlarının aşırı ve kompulsif kullanımlara neden olması dolayısıyla bağımlılık olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Reddedilme korkusu, benlik say- gısı düşük öğrencilerin yüz yüze etkileşimlerde bulunmak yerine sosyal medya kullanımını tercih et- mesinin nedeni olarak görülmüştür. Ayrıca anonim olmak ve kişinin kimliğini saklayabiliyor olması, bir kişilik özelliği olarak içedönük kişilik özelliği sergileyen birey- lerin reddedilme ve alay edilme kaygısını azaltmakta ve çevrimiçi kullanımlara bağımlılığını arttır- maktadır. Bu kişiler sosyal medyayı kendilerini ifade etmek için daha güvenli bir yer olarak görmektedir. Eğer bir birey “sevilemediğini” veya “zayıf sosyal becerileri olduğunu” düşünüyorsa, aynı zamanda çok sayıda arkadaş veya takipçiye sa- hip olmanın bu gibi öz değerlendir- melerini değiştireceğine inanıyorsa, bu durum, bağımlılık yaratan sosyal medya kullanımını arttırabilir. S O S Y A L M E D Y A

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5