MEDYALAB - 5. SAYI

7 6 Me dy aL ab Ma r t 2 02 1 6 Me dy aL ab Ma r t 2021 7 David Morley’in Na- tionalwide Audience (1980) çalışmasından sonra ele aldığı ve bahsi geçen çalışmanın eksiklerini tamamlamak üzere başladığı Aile Televizyonu (2005) çalışması, ev ortamında izleme davranışları ve tercihleri tespit etmeye yönelik bir araştırmadır. Ekonomik yönden zayıf ve orta sınıf aileleri araştır- ma kapsamına alan Morley, cinsi- yet temelli ev içi iktidar ilişkilerin- den okuma biçimlerine kadar çok yönlü bir araştırma yürütmüştür. Araştırmasında kadınları ön plana çıkaranMorley, odak grup tekniği- yle araştırmasını ele almıştır ve Stuart Hall’un farklı okuma tipleri modelini doğrulamıştır. Fakat bu çalışmanın çarpıcı sonuçlarından biri ev içi televizyon izlemede kadının aldığı konumdur. 18 beyaz aile ile gerçekleştirdiği çalışmasın- da, erkeklerin ev içi iktidarı elinde bulundurdukları ve izleme terci- hleri üzerinde kontrol sahibi old- ukları ortaya konulmuştur. Ancak bu kontrol mekanizmasına karşı evin diğer üyeleri sürekli olarak direniş göstermektedir. Kadınlar özellikle eşlerin evde olmadığı zamanlarda televizyonunun hakimiyetini ele geçirebilmekte- dir ve kadınların yapmış olduk- ları program seçimleri erkekler tarafından genelde olumsuz görüş bildirilen programlar olmaktadır. (Morley, 2005). Kısacası erkek ik- tidarı ev içinde televizyon izleme etkinliğinde de kendisini göster- meye devam etmektedir. Farklı bir ifadeyle, toplumsal bir gerçek- liğin mikro alanda da devam ettiği görülmektedir. Bu noktada, bir zamanlar standart bir televizyon programının orta yaşlı orta sınıf beyaz bir bireye hitap ettiğine yönelik değerlendirmeler ya da Laura Mulvey’in filmleri erkeğin bakışından çekildiğini ortaya koy- an Görsel Haz ve Sinema Anlatısı (1989) tartışmalarını hatırlamakta fayda vardır. Ergül ve ark (2012:77) televizyonun sadece aileyi bir araya getirme ya da bu konudaki sohbetlerde değil gün boyu aile içindeki diyaloglara da etki et- tiğini ifade etmektedir. Ergül ve ark (2012) Eskişehir’de medya kullanım pratikleri üzerine yok- sul ailelerle yaptıkları etnografik araştırmalarda, sobanın ve tel- evizyonun oturma odasında bu- lunmasından dolayı tüm ailenin aynı odada oturduğunu tespit etmişlerdir. Anne yemek yapmak- la ya da ev işleriyle uğraşmak- la meşgulken baba dinlenmekte çocuk ise ödevlerini bu odada yapmak durumunda kalmaktadır. Bu noktada, ev için televizyonun konumu ve içerikleri cinsiyet kalıplarının yeniden üretilmesinde oldukça etkili olmaktadır. Ergül ve arkadaşları (2012:79) yaptıkları çalışmada tek televizyon bulu- nan ailelerde içeriklerin aile so- runlarına neden olmaktan ziyade o sorunları öteleyen bir etkisi olduğunu ortaya koymuşlardır. Televizyon aile üyelerinin ilgil- erini birbirlerinden alarak tel- evizyon ekranına yönetmektedir. Bu sonuç, izleme seçimlerinin ya da televizyonun başlı başına aile yapısına zarar verdiği görüşlerine karşı bir anti-tez oluşturmaktadır. Ergül ve arkadaşları (2012) iki mahalleden 533 kişiyle yaptıkları araştırmada, ortalama televizyon izleme süresini 3,72 saat olarak belirlenmişlerdir. Tel- evizyonun en çok izlendiği süre ise akşam saatleri olarak tespit edilm- iştir. Nitekim erkek katılımcıların yüzde 88,7’si, kadın katılımcıların ise yüzde 73,4’ü akşam televizyon izlediğini ifade etmektedir. Erkeklerin sadece yüzde 8,7’si hem gündüz hem de akşam tel- evizyon izlediğini ifade etmişler- dir. Elde edilen bulgularda, gündüz televizyonun evin kadınına kaldığı tespit edilmiştir. Ancak rakamlara bakıldığı zaman akşam saatler- inde ailenin genelde hep beraber televizyon izlediği ve kumandanın da genelde erkekte olduğu ortaya konulmuştur. Günümüzde inter- netin yaygınlaşmasıyla beraber bu tarz çalışmaların yeniden yapıl- ması elzemdir. Ancak geniş kap- samlı aile içi televizyon kullanımı konusunda araştırma yapmak old- ukça meşakkatli bir iştir. Daha yakın tarihli bir çalış- mada, Ertekin (2019) Morley’in aile içi televizyon çalışmasından yola çıkarak 10 kişiyle odak grup çalışması gerçekleştirmiştir. Çalış- ma sonunda her ne kadar inter- netin kullanım oranı çok yüksek olsa da halen ailelerde televizyon izleme alışkanlığının devam ettiği televizyon ve televizyonun aile içinde en çok kul- lanılan araçlardan biri olduğu ortaya konulmuştur. Araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu evde en çok çocuk- ların daha sonra ise babaların izlenecek içerik konusunda belirleyici olduğunu ifade etmişlerdir. Anne ise en az seçme yetkisine sahip birey olarak göster- ilmiştir. Her ne kadar çocuklar hiyer- arşinin üzerine çıksa da cinsiyet temelli iktidar ilişkilerinin ailede devam ettiği görülmektedir ve yukarıda bahsedilen araştırmalarla bir paralellik ortaya çık- maktadır. Yukarıda David Morley ve çeşit- li araştırmacıların ortaya koyduğu çalışmalardan da anlaşılacağı üzere medya ve özellikle konu edinilen tel- evizyon bireyleri sadece içerikleriyle değil kullanımlarıyla da etkilemektedir. Belki de değişen medya araçlarına bağlı olarak değişen kültürlerin olduğunu savunan McLuhan’ın tekno-determin- ist yaklaşımı bu bağlamda tekrar tartış- maya açılabilir. Nitelim televizyonun tek baskın mecra olmaktan çıkması ev içi yerleşim ve ilişkiler üzerinde de doğrudan etki yaratmaktadır. Televizyonun bir araya getirici etkilerinin tersine internet aile içi et- kileşimi oldukça azaltan bir olgudur. Günümüzde artık kişileştirilmiş ekran- larımızda bireysel olarak hoşumuza gid- en içerikleri tüketmekteyiz. Bu yapı aile içindeki birlikteliği de olumsuz etkile- mektedir. Nitekim ebeveynleriyle daha az iletişime geçen ve genelde odasından çıkmayan çocukları/gençleri çevrem- izde daha sık duymaktayız. Bununla beraber, ebeveynlerinden daha kopuk büyüyen ve aile içi iletişimi zayıf olan gençler rol model alma konusunda daha fazla seçeneğe sahiptirler. Aile bi- reyleriyle beraber ve onların seçtikleri içeriklere maruz kalmak zorunda olma- yan çocuklar, rol model olarak binlerce kilometre uzaktaki insanları kendiler- ine örnek seçebilmektedirler. Bunun yanında çocuklar ailelerinin ya da ken- di yaşam alanlarının içinde göremeye- ceği kişi ya da kimliklere kendini bağlı hissedebilir. Bu durum çocukların ileri- ye dönük daha bireysel ve bencil olarak büyümelerine neden olabilmekle be- raber aynı zamanda günümüze kadar hiç olmadığı şekilde yaratıcı ve kendine güvenen bireylerin de ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Fakat televizyonu ortak izleyen aileden, kişiselleştirilm- iş ekranların başına geçen özellikle çocuklar, kendi kişiliklerini bulma- da kendi çevrelerine ya da ailelerine T E L E V İ Z Y O N E T K İ L E R İ Televizyon Etkileri, Aile İçinde Televizyonun Rolü ve İnternetle Beraber Bireyselleşen Medya Tüketimi T elevizyonun yaygınlaş- maya başladığı 1960’lı yıllardan sonra tel- evizyon üzerine birçok araştırma yapıldı ve kuram geliştirildi. Kimi araştırmacılar televizyonun edil- gen, zevkleri düşük ve eleştirel ol- maktan yoksun bir kitle yarattığı yönünde görüşler ortaya koyark- en, bazı araştırmacılar televizyonu demokratikleşmenin ve bir mü- cadelenin alanı olarak değerlendirdi (Adorno ve Horkheimer, 1997) 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra evlere girmeye başlayan tel- evizyon, şüphesiz toplum üzerinde birçok değişimlere neden oldu ve bu değişimler birçok kuramcı tarafından çalışma konusu haline getirildi. Frankfurt Okulu temsilcileri Ador- no ve Horkeimer’ın aksine Kültürel Çalışmalar temsilcileri televizyonu ve onun yaydığı popüler kültürü bir mücadele alanı olarak değerlendirdi. Kültürel Çalışmaların Amerika’daki temsilcilerinden sayılabilecek John Fiske, Televizyon Kültürü (2002) ve Popüler Kültürü Anlamak (2010) başlığı altında televizyonun etkileri ve gücüne yönelik önemli eserler yazdı. Onun öğrencisi Henry Jen- kins, aynı tutumu internet ve sosy- al medya çalışmalarıyla sürdürdü. Diğer yandan Rızanın İmalatı (2012) ve propaganda adı altında Chomsky ve Herman medyayı ve özellikle tel- evizyonu iktidar ile sermayenin iş birliği içinde halkı etkilemek için kul- landığı bir araç olarak değerlendirdi. Bunun yanında televizyonun etkil- erini ABD’nin küresel güç olmasının nedenlerinden biri olarak görenler de oldu (Chomsky, 1989). Televizyon üzerine düşünen ve yazan önemli kuramcılardan biri de Neil Postmandır. Postman (1985), kitle iletişim araçlarının ve özellikle televizyonun 17. yüzyıldan sonra ortaya çıkmaya başlayan çocukluk kavramını bile bitirdiğini dile getirdi. Buna bağlı olarak, televizyon- da yer alan eğlencelerin bizleri ciddi tartışmalardan uzak tuttuğunu iddia etti. Bu noktada ezberci eğitimden ziyade çocuklara medya araçlarını kullanma ve eleştirel düşünme eğit- imleri verilmesi gerektiğini savundu. Aksi takdirde, eleştirel düşünemeyen ve bu araçları nasıl kullanacağını bil- meyen çocuklar gelecekte problemli nesillere neden olabilirdi. Tüm bun- ların ötesinde, ilk olarak Thorstein Veblen’in ortaya attığı teknolojik de- terminizm kavramının “baş müdürü” olarak değerlendirilebilecek Marshall McLuhan’ın görüşleri de televizyonun etkileri konusunda uzuncayıllar tartış- ma konusu oldu. McLuhan’a göre (1964), kitle iletişim araçları ve onun yetileri insanların düşünme yapılarını ve bununla bağlı olarak kültürlerini değiştirdi. Onun için içerikten çok aracın kendisi önemliydi ve McLuhan bu görüşü oldukça fazla eleştirilmes- ine rağmen günümüze kadar akade- mik tartışmaların içinde varlığını sürdürdü. Gerbner gibi kuramcılar ise televizyonun uzun dönemli etkileri üzerine birçok çalışma yaptı. Televizyon nasıl düşünmemiz ya da neyi düşünmemiz hakkında bel- li etkilere sahip olabilmektedir. Hatta, ticari kaygılarlamagazinleşmeye ya da sanatın bayağılaşmasına kadar birçok nedene sebep olabilmektedir. Öte yandan Marksist-materyalist ve son- rasındaki kültürel etkileri de işin içine katan Batı Marksist bakış açılarını bir kenara bırakırsak, televizyon birçoğu- muz için haber edinme, eğlenme, so- syalleşme ve kimlik edinim aracıdır. Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Araştırma Görevlisi Tugay Sarıkaya T E L E V İ Z Y O N E T K İ L E R İ ve sonrasındaki kültürel etkileri de işin içine katan Batı Marksist bakış açılarını bir kenara bırakırsak, tel- evizyon birçoğumuz için haber ed- inme, eğlenme, sosyalleşme ve kim- lik edinim aracıdır. Bu bakış açısıyla ele aldığımızda televizyonun bizleri etkileme kapasitesi üzerine vurgu yapmış olmakla beraber bizlerin de televizyondan fayda sağladığımızı değerlendirmiş olmaktayız. Bu noktada, izleyiciye güç at- feden Kültürel Çalışmalar bakış açısı önemlidir. İngiliz Kültürel Çalışma- larının en önemli temsilcilerinden Stuart Hall’un izleyiciye güç atfet- tiği kodlama-kodaçımı yaklaşımı televizyon çalışmalarında bir para- digma değişimine neden olmuştur. Anlam oluşturmada izleyicinin rolü ve onun çıkarımlarının da önemli olduğu ortaya konulmuştur. Şüphe- siz bu anlayışın ortaya çıkmasında dilbilimcilerin etkisi büyüktür. Bu- rada Umberto Eco’nun Açık Yapıt (1989) çalışmasının önemini de un- utmamak gerekmektedir. Nitekim Eco’ya göre anlam çoktur ve metin ile okur arasında etkileşimli bir süreç vardır. Kültürel Çalışmalar temsilcisi David Morley, 1960’larda yeni akım olan açıklık ve çokanlamlılık ka- vramını başka bir boyuttan ele almış ve metin ile okur ilişkisinden ziyade ev içi televizyonun konumu ve be- raberinde getirdiği ev içi etkileşimle ilgilenmiştir.

RkJQdWJsaXNoZXIy Mzc2MDc5